Haberler :::
-
14.03.2024
EBAMER Gönüllüsü Öğrenciler Buluşması Gerçekleştirildi
6 Mart 2024 Çarşamba günü İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) yönetimi ve çalışma ekibi merkezin gönüllü öğrencileri ile bir toplantı gerçekleştirdi. EBAMER Müdürü Sayın Prof. Dr. Turan GÖKÇE’nin koordinasyonunda EBAMER çalışma odasında gerçekleştirilen toplantıda merkezin 2023 yılında gerçekleştirdiği faaliyetler değerlendirildi ve 2024 yılında planlanmış faaliyetler için gönüllülerin görüşleri alındı. Lisans ve lisansüstü olmak üzere çeşitli kademelerde öğrenim gören öğrenciler ile oldukça verimli geçen toplantı sonunda merkezin faaliyetlerinde görev almış gönüllü öğrencilere teşekkür belgeleri takdim edildi. -
18.12.2023
İKÇÜ EBAMER "Mübâdelede İnsan Hikâyeleri" Konferansı ve "Bir Mübâdele Hikâyesi" Minyatür Sergisi Düzenlendi
Mübadelenin 100’üncü Yılı Etkinlikleri kapsamında İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) ile Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi (SBBF) Coğrafya Bölümü “Mübadele Hikayeleri” Sergi ve Konferansı Düzenledi İKÇÜ Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonu fuaye alanında düzenlenen “Bir Mübadele Hikâyesi: Figen Gürsoy Minyatür Sergisi”’ne sanatseverler yoğun ilgi gösterdi. Minyatür Sanatçısı Figen Gürsoy’un mübadele hikayelerini minyatür sanatı ile resmettiği; İKÇÜ EBAMER ve SBBF Coğrafya Bölümü’nün düzenlediği serginin 20 Aralık tarihine kadar açık olacağı bildirildi. Sergi açılışının ardından İKÇÜ EBAMER ile SKS Tarih ve Kültür Topluluğu’nun düzenlediği “Mübadelede İnsan Hikâyeleri” konulu konferans ise İKÇÜ Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonunda gerçekleşti. Mübadelenin 100’üncü yılında mübadil insanların hikayelerinin anlatıldığı ve Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Mert’in konuk konuşmacı olduğu konferansa İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Coğrafya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Ünal, Coğrafya Bölümü Türkiye Coğrafyası Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arife Karadağ, Minyatür Sanatçısı Figen Gürsoy ile akademisyenler ve çok sayıda öğrenci katıldı. “Mübadelenin 100’üncü Yılı Etkinlikleri 1 Yıl Boyunca Devam Etmeli” Konferansın açılış konuşmasını İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe yaptı. Konuşmasında EBAMER’in çalışmalarından ve düzenlediği etkinliklerden bahseden Prof. Dr. Gökçe, “Bu tür etkinliklere katılım göstermelerinin, öğrencilere çok önemli katkıları olacağını düşünüyorum. EBAMER olarak birçok etkinlik düzenlemeye çalışıyoruz. Geçtiğimiz hafta da 2 gün boyunca T.C. Dışişleri Bakanlığı ile birlikte ‘Cumhuriyetin 100’üncü Yılında Türkiye ve Balkanlar’ konulu sempozyum düzenledik. Bugün de Coğrafya Bölümü ile birlikte hazırlanan etkinliğimizi gerçekleştiriyoruz. Bu programların 1 yıl boyunca devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum” ifadelerini kullandı. “Balkanlar, İstanbul’dan Daha Önce Türk Olmuş Bir Coğrafyadır” Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Mert konuşmasına Lozan Anlaşması uyarınca 1923 yılında gerçekleşen Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesine giden sürecin tarihsel arka planını anlatarak başladı. “Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her beş kişiden biri en azından Balkan kökenlidir ama bunun farkında bile değiliz” diyen Prof. Dr. Mert, Türkiye’ye göç eden başka toplulukların yoğun faaliyetler gösterdiğini ancak Balkanlardan gelenlerin onlara nazaran daha az kendilerini ifade ettiklerini belirtti. “Bir insanın “oralı” sayılması için orada kaç yılını geçirmesi gerekir?” sorusunu yönelten Prof. Dr. Mert, 450 yıl boyunca Balkanlarda yaşamış halkın vatanından, ata yurdundan zorunlu ayrılışını anlattı. Balkanlardan gelen halkın sıla hasretine ve yaşadığı zorluklara değinen Prof. Dr. Mert, “Balkanlar, İstanbul’dan daha önce Türk olmuş bir coğrafyadır. Anadolu’nun yarısından daha önce Osmanlı olmuş bir coğrafyadır. Bu yüzden biz orada sadece bir geçmiş, bir tarih bırakmadık. Dedemizin mezarını, toprağını, evini, ocağını bıraktık. Bunlar bizim kültürümüzde kutsal nesnelerdir. Hayatları boyunca o insanlar kalplerinde, zihinlerinde bu hasreti yaşadılar.” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Mert’in, zorunlu mübadeleye tabii tutulan göçmenlerin hikâyelerini anlatmasıyla konferans sona erdi. Konferans bitiminde İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe tarafından konuk konuşmacı Prof. Dr. Hasan Mert’e; İKÇÜ SBBF Coğrafya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Ünal’ın Minyatür Sanatçısı Figen Gürsoy’a teşekkür belgesi takdim etmeleriyle program tamamlandı. Haber: İKÇÜ Haber Ajansı -
21.12.2023
Cumhuriyetin 100’üncü Yılında Türkiye ve Balkanlar Sempozyumu Gerçekleştirildi
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER)’nin T.C. Dışişleri Bakanlığı işbirliğiyle düzenlediği Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye ve Balkanlar Sempozyumu yoğun bir katılımla tamamlandı T.C. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban ve İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse’nin onur kurulunda yer aldığı Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye ve Balkanlar Sempozyumu, İKÇÜ Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonunda düzenlendi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında kamu ve özel kurumlar tarafından yüz yıllık dönemin toplu bir bilançosunun çıkarılarak değerlendirilmesi ve geleceğe yönelik hedeflerin, stratejilerin ve projelerin belirlenmesi amacıyla (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER)’nin T.C. Dışişleri Bakanlığı işbirliğiyle düzenlediği sempozyum, İKÇÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi öğretim üyeleri tarafından icra edilen Rumeli’den Esintiler müzik dinletisi ile başladı. Sempozyumu T.C. Dışişleri Bakanlığı Balkanlar ve Orta Avrupa Genel Müdürü Büyükelçi İlhan Saygılı, İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi Naciye Gökçen Kaya, İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe’nin yanı sıra yurt içi ve yurt dışından gelen diplomatlar, büyükelçiler, araştırmacılar, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Enstitüsü temsilcileri, akademisyenler ve öğrenciler takip etti. Açılış konuşmalarını İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, T.C. Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi Naciye Gökçen Kaya ve İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe’nin yaptığı sempozyumun açılış konferansını ise “Türk Dış Politikası ve Balkanlar” başlıklı konuşmasıyla T.C. Dışişleri Bakanlığı Balkanlar ve Orta Avrupa Genel Müdürü Büyükelçi İlhan Saygılı verdi. Açılış Konferansı Büyükelçi İlhan Saygılı’dan Balkanların coğrafi konumunun siyasi ve ekonomik açıdan stratejik olduğunu aktaran Büyükelçi İlhan Saygılı, bu coğrafyaya politik yaklaşımın temel ilkesinin her unsura eşit yaklaşan bir anlayış olduğunu ifade etti. Bu yaklaşımda tarihi tecrübelerin de önemli bir etken olduğunu söyleyen Büyükelçi Saygılı, “Türkiye dış politikasını belirlerken etnik ve dini ayrım gözetmeksizin eşit yaklaşan ve çok daha önemlisi geçmiş tecrübelerinin doğrultusunda diyalog kurarak iletişimi sağlıyor. Bu da bizim farkımızı ortaya koyuyor. Bosna – Hersek ve Kosova krizleri var mesela. Türkiye oradaki tüm aktörlerle eşit mesafede ayrım gözetmeksizin konuşan bir aktör olduğu için herkesle diyalog kurabiliyor. Son zamanlarda AB sırf Türkiye’yi Balkanların diğer tarafından dışlamak için, Batı Balkanlar gibi saçma bir ayrım yarattı. Bizi üçüncü unsur veya dış aktör olarak tanımlayan bazı eleştiriler oluyor Bazıları da diyor ki; Türkiye Balkanlara geri gelmek istiyor. Ben de diyorum ki; Türkiye 3’üncü aktör değil, Balkanların ta kendisi, bizim Balkanlara geri dönmek gibi bir niyetimiz yok. Çünkü biz bu coğrafyayı hiçbir zaman terk etmedik, biz Balkanların ta kendisiyiz” diye konuştu. Temel Mekanizma Üst Düzey Temaslar Uluslararası ziyaretlerin, üst düzey temasların, dış politikada yakın ilişkiler kurulmasına, güçlü ekonomik iş birliklerine vesile olduğunu aktaran Büyükelçi Saygılı, Balkan Coğrafyasında istikrarın sağlanmasının başta soydaşlarımızın, akraba topluluklarımızın mutluluğu, refahı açısından önemli olduğunu, bu yönde bir politik diplomasi yürütüldüğünü kaydetti. Dışişleri Bakanlığı Balkanlar ve Orta Avrupa Genel Müdürü Büyükelçi Saygılı, “Türkiye olarak kullandığımız temel mekanizmalar nedir? En başta Sayın Cumhurbaşkanımızın, bakanımızın ve diğer devlet büyüklerimizin üst düzey temaslarıdır. Bu dış geziler dıştan bakıldığında ne işe yarıyor diye düşünülebiliyor. Ama bu ziyaretlerde çok sayıda anlaşma imzalanıyor. Bizim yüksek düzeyli iş birliği konsey forumlarımız var. Bütün ilgili bakanlar kendi liderlerinin, devlet başkanlarının, başbakanlarının huzurunda ortak kabine toplantılarında bir araya geliyor. Burada çok sayıda anlaşmaya imza atılıyor ve bir önceki toplantıda imzalanan anlaşmaların uygulanması hakkında kendi liderlerine rapor veriyorlar. Bu inanın birçok şeyi hızlandırıyor. Birçok kurumun harekete geçmesini mekanizmanın işlemesini anlaşmaların imzalanmasını, uygulanmasını ve ticaret rakamlarının, yatırımlarının artmasını sağlıyor. Bu yüzden bu forumları önemsiyor ve anlaşma sayısın arttırmaya çalışıyoruz” dedi. Balkanlara Karşı Sorumluluğumuz, Tarihsel Bir Yükümlülüktür Etkinliğe ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti ifade eden Rektör Prof. Dr. Saffet Köse, Osmanlı hakimiyeti altında çok sayıda etnik kökenin bir arada yaşadığı Balkanların barışın, huzurun ve hoşgörünün vatanı ve gönül coğrafyamızın en kıymetli öğesi olduğunu vurguladı. Türkiye’nin coğrafi, siyasi ve iktisadi açıdan olduğu kadar tarihi, kültürel ve insani bağlar bakımından da Balkanların ayrılmaz parçası olduğunu belirten Prof. Dr. Köse, tarihten gelen ortak değerlerimizden dolayı millet olarak Balkanlara karşı sorumluluğumuzun devam ettiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Köse, “Bugün Türkiye’nin içinde bulunmadığı bir Balkan politikası düşünülemez ve bundan sonra da düşünülmemelidir. Bizim bölgeye karşı sorumluluğumuz, tarihin bize verdiği bir yükümlülüktür ve bölgede barış, huzur ve istikrarın teminatında güçlü Türkiye herkes için bir zorunluluktur. Bugün Kosova’nın ülke olarak tanınmasının sağlanmasında ve yine Bosna Hersek’in güçlü bir devlet olarak bölgede varlığını sürdürmesinde; Arnavutluk’un, Makedonya’nın siyasi ve iktisadi gelişmesinde başrolde olması gereken yine Türkiye’dir. 600 yıla yaklaşan Osmanlı-Türk mirası bize bu görevleri yüklüyor. 19. ve 20. yüzyıllarda sayısız göç dalgalarıyla ata yurtlarından anayurda gelen kardeşlerimizin hassasiyetleri de bizim gönül coğrafyamız ile bağ kuran birer gönül elçisi olarak bağlantımızı kurmaya aracılık ediyor. Bugün o bölgeden ana yurda gelen Balkan kökenli kardeşlerimizin oraları unutmaları nasıl mümkün değilse bizim de Balkanlardan bağımsız bir gelecek tahayyül etmemiz olası değildir” diye konuştu. Balkanlar Bizim İçin Sıladır, Hasrettir T.C. Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi Naciye Gökçen Kaya, “Hem Balkanlarda görev yapmış büyükelçilerimizi, hem Balkanlar üzerine çalışan akademisyenlerimizi, hem de yumuşak gücümüzü oluşturan Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı gibi önde gelen kurumlarımızın çok kıymetli başkanlarını İzmir’de bir araya getirmesinden dolayı bu sempozyum bir ilki teşkil edecek bu nedenle de ayrı bir anlam ve özellik taşımaktadır” dedi. Büyükelçi Kaya, Türkiye topraklarının yaklaşık yüzde 3’ünün Balkanlarda yer aldığını, sadece İzmir’de 1 buçuk milyonun üzerinde, Türkiye genelinde ise 25 milyon civarı Balkan Türkünün yaşadığı bilgisini verdi. 19. Yüzyıl sonlarından itibaren Balkanlardan Türkiye’ye kitlesel ve sancılı göç hareketlerinin yaşandığını belirten Büyükelçi Kaya, “Türkiye’de Balkan Türkü denildiği zaman Bosna Hersekli, Makedonyalı, Arnavutluklu, Kosovalı, Trakyalı, Dobrucalı, Selanikli, Giritli veya Bulgaristan Türkü anlaşılmaktadır. Türkiye’ye göç Edenlerin çoğunun geldiği topraklarda bıraktığı bir akrabası, bir yakını da muhtemelen vardır. Dolayısıyla gönül coğrafyamız çok daha geniş bir alana yayılmakta ve tüm Balkanları kapsamaktadır. Balkanlar bizim için sıladır, hasrettir, hısımdır, akrabadır; işte bu yüzden en ufak bir ziyana uğramasını istemeyiz. Ülkemiz coğrafi, siyasi ve ekonomik açıdan olduğu kadar tarihi kültürel ve insani bağlar bakımından da Balkanların bir parçasıdır” ifadelerini kullandı. Derinlikli Bilgiyi Üretme Görevi Üniversitelere Düşüyor Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe, düzenledikleri sempozyumla Cumhuriyetin 100’üncü yılında geçmişin bilançosunu çıkarmayı ve bir gelecek perspektifi oluşturmayı amaçladıklarını belirtti. Türklerin ve Türkiye’nin tarih boyunca Balkanlarla yakından ilgilendiğini kaydeden Prof. Dr. Gökçe, “Esas itibariyle bir Balkan devleti olarak teşekkül etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu ile tarihi coğrafyamızın önemli bir parçası haline gelmiş olan Balkanlar, barış ortamında en istikrarlı dönemini istimaletle yönetildiği Osmanlı hâkimiyetinde geçirdi. Ancak, Osmanlı Devletinin dağılmasıyla birlikte asırlarca sürdürülen ‘Osmanlı Barışı’nın yerini çatışma, ayrışma ve istikrarsızlık aldı. Balkanların 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla uzanan çizgide giderek kronikleşen bu özelliğinden hareketle ortaya konulan “Balkanizasyon” kavramı dünyanın farklı bölgelerinde benzer durumların tezahürü halinde kullanılan yaygın bir kavram haline geldi” dedi. Türkiye ile Balkanlar arasındaki ilişkilerin tarihi seyrine değinen Prof. Dr. Gökçe, özellikle uluslararası ilişkiler kapsamında ihtilaflı konularda ve Balkan ülkelerinde azınlık statüsünde varlıklarını sürdüren Müslüman Türk topluluklarının yaşadıkları çok boyutlu sorunlar karşısında ihtiyaç duyulan derinlikli bilgiyi üretme görevinin üniversitelere düştüğünü söyledi. Prof. Dr. Gökçe, “İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi de Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce yürütülen faaliyetlerle üzerine düşen sorumluluğun gereğini yerine getirmeye gayret göstermektedir” dedi. Balkanları Bölgede Görev Yapmış Büyükelçilerin Gözüyle Değerlendirmek Sempozyumun öğleden sonraki ilk oturumu "Büyükelçilerin Gözüyle Türkiye ve Balkanlar" başlığı ile gerçekleştirildi. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Batır'ın başkanlık ettiği oturumda sırasıyla T.C. Dışişleri Bakanlığı eski Saray Bosna ve Lübliyana Em. Büyükelçisi Melek Sina Baydur, T.C. Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi N. Gökçen Kaya, T.C. Dışişleri Bakanlığı Balkanlar ve Orta Avrupa Genel Müdürü Büyükelçi İlhan Saygılı ve son olarak T.C. Dışişleri eski Müsteşarı Em. Büyükelçi Ümit Yalçın görev yaptıkları Balkan ülkeleriyle ilgili gözlem ve tecrübelerini paylaştılar. Cumhuriyet Döneminde Türk Dış Politikası ve Balkanlar Sempozyumun birinci günü öğleden sonra gerçekleştirilen iki oturumu Cumhuriyet döneminde Türk dış politikası ve Balkanlar ile ilgiliydi. Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger'in başkanlığındaki ilk oturumda Prof. Dr. Ömer Turan "Osmanlıdan Cumhuriyete Türk Dış Politikasında Balkanlar", Dr. Erhan Türbedar "1990'lardan Günümüze Türkiye ve Balkanlar" ve Doç. Dr. Zühal Mert Uzuner "Türk Siyasi Düşüncesinde Balkanlar ve Türk Dış Politikası" başlıklı konuşmalarını yaptılar. Prof. Dr. Ömer Turan başkanlığında toplanan ikinci oturumda ise Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger "Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Batı Balkanlar'da Nüfus Mücadelesi", Doç. Dr. Nuri Korkmaz "Türkiye'nin Balkan Politikalarında Azınlıklar" ve Erdem Eren "Akıllı Güç Perspektifinden Türkiye'nin Balkanlardaki Ekonomik Varlığının Analizi" başlıklı bildirilerini sundular. Cumhuriyet Döneminde Kamu Kurumları ve Balkanlar 15 Aralık Cuma günü saat 10'da başlayan "Cumhuriyet Döneminde Kamu Kurumları ve Balkanlar" oturumu Prof. Dr. Turan Gökçe başkanlığında gerçekleştirildi. Oturumda Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansından Dr. Mahmut Çevik, Yunus Emre Enstitüsünden Doç. Dr. Abdullah Kutalmış Yalçın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığından Abdülhadi Turus kurumlarının Balkanlar'a yönelik faaliyetlerinden bahsederek tecrübelerini aktardılar. Türkiye'de Balkan Çalışmaları ve Gelecek Perspektifi Sempozyumun son iki oturumunun konusu "Türkiye'de Balkan Çalışmaları ve Gelecek Perspektifi"ydi. Prof. Dr. Mustafa Daş başkanlığında toplanan ilk oturumda Prof. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu "Türkiye'de Balkan Çalışmalarının Yüzyıllık Birikimi", Prof. Dr. Hatice Oruç "Türkiye'de Osmanlı Dönemi Bakan Tarihi Çalışmaları" ve Doç. Dr. Bülent Akyay "Türkiye'de Balkan Çalışmalarının Kurumsallaşması" başlıklı konuşmalarını gerçekleştirdiler. Konuyla ilgili ikinci oturum Prof. Dr. Mustafa İsen başkanlığında yapıldı. Söz konusu oturumda Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil "Balkanlardaki Türk Kültür Varlıkları Üzerine Yapılan Çalışmalar", Prof. Dr. Tuba Işınsu İsen Durmuş "Balkanların Osmanlı Boyutuna Yönelik Edebi Çalışmalar" ve Doç. Dr. Ertuğrul Karakuş "Balkanlar'da Türk Dili, Edebiyatı ve Kültürü Konulu Çalışmalar Üzerine Genel Bir Değerlendirme" başlıklı konuşmalarını gerçekleştirdiler. Değerlendirme ve Kapanış Oturumu Sempozyumun son oturumu cumhuriyetin 100. yılında Türkiye'nin Balkanlarla ilişkilerinin genel bir değerlendirilmesi ve yapılması gerekenler tartışılarak sempozyum sona erdi. -
08.12.2023
İKÇÜ EBAMER, TRT İzmir Radyosu Mübadelenin 100. Yılında "Hikayeleri ile Mübadele Konseri"
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ)’nde Cumhuriyetin Yüzüncü Yılı etkinlikleri kapsamında İKÇÜ Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) ile TRT İzmir Radyosu işbirliğinde “Hikâyeleriyle Mübadele Türküleri” konseri düzenlendi Mübadelenin yüzüncü yılı olması münasebetiyle İKÇÜ Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonunda düzenlenen ve TRT İzmir Radyosu Türk Halk Müziği Sanatçıları tarafından verilen konsere Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Akbaş, Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe, TRT İzmir Radyosu Müdürü Süleyman Hakan Kuralay, Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi N. Gökçen Kaya, 24. Dönem İzmir Milletvekili Rıfat Sait, akademik ve idari personel, öğrenciler ve Balkanlarla ilgili çok sayıda STK temsilcisi katıldı. “Bizim Acılarımız da Var” Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Akbaş, ancak tarih bilinci taşıyan toplulukların millet olma yolunda ilerlediğine, bir milleti “millet” yapanın tarih bilinci olduğuna işaret ederken, “Tarih bilincinin oluşması da zaferler kadar acı ve kederlere bağlıdır. Bizler daha çok zaferlere odaklanıyoruz, ancak bizim acılarımız da var” ifadelerini kullandı. Düne kadar bizim olan toprakların nasıl elimizden çıktığının, yurt bildiğimiz yerlerin nasıl el olduğunun, ne tür göçlere maruz kaldığımızın düşünülmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Akbaş, kendisinin de Bosna’dan göç etmiş bir ailenin torunu olduğunu hatırlatarak göç olaylarının zorluklarına değindi. Mübadelenin türkülerle, şiirlerle gelecek nesillere taşınan, tarihimizin en önemli olaylarından biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Akbaş, acı hatıraları tekrar hatırlayarak bir daha o günlere dönmemek için bugün ne yapmamız gerekiyorsa bunu bilinçle, düşünceyle ve duyguyla farkına vararak yapmamız gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. Akbaş, TRT İzmir Radyosu’na bu önemli organizasyona katılım gösterdikleri için teşekkür ederek sözlerine son verdi. Mübâdeleyi Hikayeleriyle Birlikte Türkülere Söyletme Vakti İKÇÜ Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe, açılış konuşmasında mübâdelenin sözlükteki tanımı kadar basit bir kavram olmadığını belirterek, Balkan tarihinin daha önce görülmemiş bir şekilde tecellisi olan mübadelenin Balkanların makûs talihi olan “göç” olgusunun en açık göstergesi olduğunu vurguladı. Mübadeleye giden sürece değinen ve Birinci Cihan Harbi ve İstiklal Mücadelesi ile devam eden seferberlik yıllarında önemli kazanımlar elde etmekle birlikte büyük kayıplar da verdiğimizi anlatan Prof. Dr. Gökçe, Büyük Savaş öncesinde 1821 Yunan İsyanının önemli göç dalgalarına yol açtığını; kalan nüfusun ise soykırıma tabi tutulduğunu, Yunanlıların Tripoliçe katliamında çok kısa bir zaman zarfında 40 bin insanı katlettiğini hatırlattı. Yunanlıların İzmir’in işgalinden sonra, mezalimi Batı Anadolu’ya taşıdığını belirten Prof. Dr. Gökçe, 9 Eylül 1922’den sonra Yunan askerleriyle birlikte taşkınlık yapmaktan geri durmayan Rumların, 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması çerçevesinde gerçekleşen Türk-Yunan mübadelesi ile birlikte Yunanistan’a göçünün kaçınılmaz hale geldiğini söyledi. Prof. Dr. Gökçe, “Mübadele, her iki yakadan başlayan çileli, uzun yolculuklara; yolda çekilen acılara, ayrılıklara, salgın hastalıklara, bazen kucağındaki bebeğinin denize atılmasının önüne geçmek için gizlenen ölümlere, tarifi mümkün olmayan ıstıraplara sahne oldu. Devrin gazeteleri, İzmir Limanı’na yanaşan ilk gemiden inen mübâdillerin yüz ifadelerine yansıyan tarifsiz acıyı ifade edecek kelime bulamıyordu. O insanlar bütün mal varlıklarını ve hatıralarını geride bırakmak zorunda kaldılar” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Gökçe, “Vakit mübâdeleyi, hikayeleriyle birlikte türkülere söyletme vakti” diyerek programın organizasyonunda yer alan TRT İzmir Radyosu’na ve tüm katılımcılara teşekkürlerini sunarak sözlerini noktaladı. Atayurtlarından Zorla Sökülüp Anayurtlarına Geldiler TRT İzmir Radyosu Müdürü Süleyman Hakan Kuralay, mübâdillerin 100 yıl önce atayurtlarından zorla sökülüp gönderildiklerini ama anayurtlarına geldiklerini dile getirerek, anayurtları olan Türkiye’nin dün olduğu gibi bugün de onlara kucak açacağını vurguladı. Kuralay, düzenlenen program vesilesiyle İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse’ye, EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe’ye ve TRT İzmir Radyosu Türk Halk Müziği Sanatçılarına teşekkür etti. “Hikâyeleriyle Mübâdele Türküleri” Açılış konuşmalarından sonra başlayan konserde TRT İzmir Radyosu Saz Sanatçıları Murat Tezcan Ün, Gürhan Yüksel, Halil Çokyürekli, Ali Özkan Özcan, Murat Kaz, Gökhan Mert Erol, Tayfun Şakalakoğlu, Durmuş Kısaoğlu, Onur Soysal, Selim Gönüldaş; Ses Sanatçıları Hakan Ünal, Emre Kızıl, Ethem Kaya, Emrah Koçak, Asilhan Doğan, Çiler Şatıroğlu, Tuğba Gel, Selcan Kökcen Şahin, Güldehen Marmara, Burcu Göktürk; Koro Şefi Mehmet Ali Çakar yer aldı. TRT İzmir Radyosu Türk Halk Müziği Sanatçıları, Bir Fırtına Tuttu Bizi Deryaya Kardı (Tuğba Gel), Deymen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme (Çiler Şatıroğlu), İstanbul’un Etrafı Meteris – Asilhan Doğan, Teyyareler Yürüdü – Emre Kızıl, Çalın Davulları Çaydan Aşağıya (Burcu Göktürk), Bülbülüm Altın Kafeste (Güldehen Marmara), Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda (Selcan Kökcen Şahin), Karlı Dağlar Karanlığın Bastı Mı (Emrah Koçak), Gine Yeşillendi Germir Bağları (Hakan Ünal), Sarı Zeybek (Ethem Kaya), Babuba türkülerini seslendirdi. Büyük ilgi gören konser programı, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Akbaş’ın TRT İzmir Radyosu Koro Şefi Mehmet Ali Çakar’a çiçek takdim etmesi ve EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe’nin teşekkür belgelerini sunmasıyla sona erdi. Haber: İKÇÜ Haber Ajansı -
06.10.2023
Balkan Gençlerinden İKÇÜ Ziyareti
Balkan coğrafyasının çeşitli ülkelerinden, dünyanın en büyük havacılık, uzay ve teknoloji festivali olan TEKNOFEST için İzmir'e gelen gençleri Çiğli kampüsümüzde ağırladık. Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3 Vakfı) ve Balkan Gençliği Stratejik İş Birliği Platformu (BALGENÇ) ortaklığıyla Türkiye'de misafir edilen Balkan gençleri, 28 Eylül 2023 Perşembe günü Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin (EBAMER) daveti üzerine Çiğli kampüsümüze bir ziyaret gerçekleştirdiler. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Rektörü Prof. Dr. Saffet KÖSE tarafından öğle yemeğinde ağırlanan gençler daha sonra Hekim Hacı Paşa Konferans Salonunda düzenlenen tanışma toplantısına katıldılar. İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet KÖSE ve EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan GÖKÇE tarafından birer konuşmayla selamlanan Balkanlı gençler konuşmaların ardından düzenlenen kokteyl ile tanışma ve sohbet imkânı buldular. Bu ziyaret kapsamında yapılan görüşmeler Balkanlı üniversite öğrencilerinin kariyer planlamalarında Türkiye'yi ve özellikle üniversitemizi tercih etmelerine zemin hazırladı. EBAMER'in ev sahipliğinde gerçekleşen bu buluşma Balkanlarla Anadolu'nun kaynaşmasına vesile oldu. -
25.05.2023
"Lozan Barış Antlaşmasının 100. Yılında Yunanistan'da Azınlık Hakları ve Batı Trakya Türkleri" Konferansı
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) ve Tarih ve Kültür Topluluğu ile Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği İzmir Şubesi tarafından “Lozan Barış Antlaşması’nın 100. Yılında Yunanistan’da Azınlık Hakları ve Batı Trakya Türkleri” konulu konferans düzenlendi Lozan Antlaşması’nın 100. Yılında Yunanistan’daki Batı Trakya Türkleri’nin tarihini ve güncel durumunu ortaya koymak amacıyla İKÇÜ Hekim Hacı Paşa Konferans Salonunda düzenlenen ve Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu’nun konuşmacı olduğu konferansa İKÇÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Muhsin Akbaş ve Prof. Dr. Süleyman Akbulut ile EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Derya Özer Kaya, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet DİRİK, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Şaban DOĞAN, Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mehmet ÇEVİK katıldı. Ayrıca, Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Teşkilat Başkanı Musa Yurt, İzmir Şube Başkanı Mümin Durmuş, Edremit Şube Başkanı Naci Biroğul, eski İzmir Şube Başkanı ve İzmir Barosu eski Başkanı Aydın ÖZCAN, BALGÖÇ Genel Başkanı Abdurrahim NURSOY, Bosna Sancak Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Esat YILMAZ, MAKGÖÇ Genel Başkanı Kadri ALTINKALP ve eski başkanı İlhami YILDIZ, Rodos, İstanköy ve 12 Ada Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Raşit TAVŞANCI, Kosova Rumeli Kültür Sanat Ve Turizm Derneği üyesi Uğur ŞENGÖZ, İzmir Balkan Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı İbrahim YILDIZ, İzmir Sancak Rumeli Kültür Ve Dayanışma Dernek Başkanı Ömer OK, Bornova Selanikliler Dernek Başkanı Ve İzmir Balkan Dernekleri Federasyon Başkanı Atıf SAKARYA, BALGÖÇ Başkan Vekili Sabri ATASOY, Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyon Yöneticisi İlhan ŞENTÜRK, İKÇÜ akademik ve idari personeli ile öğrenciler katıldı. Yunanistan’da Resmi Olarak Tanınan Tek Azınlık Batı Trakya Türkleri Gümülcine’de doğup büyüyen ve Batı Trakya Türkleri ile ilgili ilk akademik yayınlarını bundan tam 20 yıl önce yaptığını bildiren Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu, 20 yıllık bir bilgi birikimini paylaşmak üzere İKÇÜ’de bulunduğunu dile getirerek konuşmasına başladı. Herkes tarafından kabul gören bir tanımı olmayan azınlık kavramının temel özelliklerine değinen Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “Bu kavram ile çoğunluktan farklı, onları domine etmeyen ve en önemlisi de azınlık bilincine sahip olan bir topluluğu anlıyoruz. Azınlık bilinci olduğu sürece, o azınlığın çoğunluk içerisinde asimile olması pek mümkün olmuyor. Bu bilince sahip olmayan ve tarihini, dilini, kültürünü ve dinini unutan azınlıkların Avrupa’nın birçok noktasında yok olup gittiğini, tarihten silindiğini görüyoruz” dedi. 1923 yılından sonra 1940’lı yıllara kadar Yunanistan’da Slavca konuşan Makedonlar ve Bulgarların, Arnavutça konuşan Arnavutların bulunduğunu, ancak bunların zaman içerisinde Ortodoksluk çatısı altında asimile olup kimliklerini kaybettiklerini aktaran Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Lozan Antlaşması’nın da teyit ettiği biçimiyle Yunanistan’da resmi olarak tanınan tek azınlığın Batı Trakya Türkleri olduğunu belirtti. Batı Trakya Türkleri Mübadeleye Tabi Tutulmadı Batı Trakya Türkleri’nin tarihini ve Lozan Antlaşması ile birlikte azınlık statüsüne alınma sürecini anlatan Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu, 1827 yılında Osmanlı Devleti’ne karşı başlatılan Yunan İsyanı’nın ardından 1830 yılında Yunanistan Devleti’nin kurulması ve bu tarihten itibaren Yunanistan’ın sınırlarını peyderpey genişletmesi ile bölgede yaşayan Türklerin büyük çoğunluğunun Anadolu’ya göç ettiğini aktardı. Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “1923 yılına gelindiğinde bölgede sadece Batı Trakya Türkleri kalmıştı. Batı Trakya Türkleri, kuzeyinde Bulgaristan, doğusunda Türkiye olan ve Yunanistan’ın kuzeydoğu kısmında kalan, toplam üç vilayetten oluşan bir bölgede yaşıyorlar. Türklerin en yoğun yaşadığı Rodop İlinin merkezi Gümülcine, Türk nüfusunun daha az yoğun olduğu İskeçe ve merkezi Dedeağaç olan Meriç İlinden oluşan bir bölge burası” diye konuştu. 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması çerçevesinde Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleşen nüfus mübadelesi ile Yunanistan’da yaşayan yarım milyona yakın Türk’ün Anadolu’ya göç ettiğini belirten Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumlarının mübadeleye tabi tutulmadıklarını, ancak Yunanistan’ın baskı ve sindirme politikaları sebebiyle 1940’lı yıllara kadar Batı Trakya Türkleri’nden mübadil olmadıkları halde yerlerinden yurtlarından edilerek Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan birçok ailenin bulunduğunu vurguladı. Rodos ve İstanköy’de Türkçe Eğitim Yok ve Camiler Kapalı Lozan Antlaşması’nın Batı Trakya Türkleri açısından önemine de değinen Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu, Batı Trakya Türkleri’nin asırlardır aynı topraklarda yaşamalarına rağmen Lozan Antlaşması ile birlikte yaşanan nüfus mübadelesi sonucunda yarım milyona yakın Türk’ün göç etmesi ve Türkiye’den gelen Rumların bölgeye yerleştirilmesiyle azınlık durumuna düştüklerini söyledi. Bu durumun, bölgenin Türklerin lehine olan demografik yapısını bozduğunu ifade eden Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumlarının hakları uluslararası düzeyde Lozan Antlaşması ile koruma altına alınmış olsa da, aradan yüz yıl geçmesine rağmen Yunanistan’ın anlaşma hükümlerini bazı alanlarda tam olarak uygulamadığını kaydetti. Lozan Anlaşması’nın Batı Trakya Türkleri’ne uluslararası haklar verdiği için önemli olduğunun altını çizen Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “12 Ada Türkleri, Rodos ve İstanköy Türkleri’nin yaşadığı bölgeler 1947 yılında İtalyanlar tarafından Yunanistan’a bırakıldığı için bu Türkler 1923 yılında imzalanan Lozan’ın kapsamına alınmadılar. Yunanistan, o Türkler Lozan imzalandığı zaman benim toprağımda değildi, dolayısıyla onları Lozan’ın kapsamına almıyorum ve onları azınlık olarak da kabul etmiyorum ve bu hakları vermiyorum dedi. O yüzden 1972 yılından beri Rodos ve İstanköy’de Türkçe eğitim yok ve oradaki camilerin büyük bir kısmı kapalı” şeklinde konuştu. Yunanistan ‘Türk Azınlık’ Demekten Kaçınıyor 1980’li yıllara kadar Yunanistan’ın Batı Trakya Türkleri’ne yönelik sindirme politikalarından da bahseden Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Yunanistan’ın Batı Trakya’daki Türk azınlığın varlığını hiçbir zaman inkar etmediğini ancak ‘Türk’ ismini kullanmaktan imtina ederek, ısrarla Müslüman Azınlık tabirini kullanmak istediğini belirtti. Bu süreçte çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türklerin Para kazansalar da yatırım yapamadıklarını, taşınmaz almalarının ve satmalarının yasak olduğunu, evlerine tadilat yapamadıklarını, köylerinde alt yapı olmadığını, tabelalarda Türk ismini kullanamadıklarını, Traktör ehliyeti dahi alamadıklarını, sabit telefon almalarının yasaklandığını anlatan Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Yunanistan’ın soykırım yapmadığını ama bu tavrıyla yıldırma ve kaçırma politikası uyguladığını söyledi. 1930’lu yıllarda iki dilli eğitim veren, müfredatın yarısının Türkçe olduğu 301 Türk okulu bulunduğunu, zamanla bu sayının 100’e kadar düştüğünü bildiren Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Türk çocuklarının Yunanca eğitim veren okullara gönderilmelerini sağlamak için kapanan bir okulun yerine yenisinin açılmasına izin verilmediğini ve özel okul açmalarının bile engellendiğini ifade etti. 1991 yılında Yunanistan’da azınlık politikasının değişime uğradığını aktaran Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “Resmi azınlık politikasının değişimiyle Batı Trakya Türkleri için yaşam bir nebze olsun kolaylaştı. Yasaklama uygulamalarının hepsi kaldırıldı. Türkler, bir Yunan vatandaşının sahip olduğu haklara kavuştu. Ancak Batı Trakya Türkleri’nin bölgedeki asırlık varlığını devam ettirecek konularda sorunlar artarak devam ediyor” diye konuştu. Türklük Yunanlılar İçin Ciddi Bir Tehdit; Çünkü Türk Demek Türkiye Demek 29 Ocak 1988 tarihinin Batı Trakya Türkleri açısından bir dönüm noktası olduğunu kaydeden Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “Bu tarih, Batı Trakya Türkleri’nin baskı, sindirme ve asimilasyon politikalarına ‘dur’ dedikleri bir tarih. Gümülcine’de buluşan on binden fazla insan o zor zamanlarda bir protesto mitingine katıldılar. Bu mitingin, Batı Trakya Türkleri’nin Türk olduklarını göstermek ve seslerini duyurmak gibi iki amacı vardı. Bu, Türk kadınlarının da yoğun olarak katıldıkları bir miting idi ve Yunanlılar bu kadar feraceli kadını ilk defa orda gördüler ve o günkü Yunan gazetelerine baktığımda ‘bu kadınlar nerden geldi’ diyerek şok olduklarını gördüm. Çünkü Türk kadınları, o yüksek duvarlı evlerin arkalarında yaşayan kadınlardı. Orada kadınların dinamizmini gördüler” dedi. Yunanistan’ın Batı Trakya Türkleri’ni Türk azınlık değil de Müslüman azınlık olarak ifade etmesinin amacını da açıklayan Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “Dün de bugün de geçerli olan; sevildiğinde Müslüman, sövüldüğünde Türk olarak ifade edilen bir toplumdan bahsediyoruz. Yunanlılar tarafından hiçbir zaman İslamiyete sövülmez, Türklüğe sövülür. Türklük etnik ve milli bir kimlik olduğu için inkar ediliyor. Yunanistan diyor ki, bende etnik, milli bir azınlık yok, dini bir azınlık var, o da zararsız olduğu için kabul ediliyor. Türklük, Yunanlılar için çok ciddi bir tehdit, çünkü Türk demek Türkiye demek. Türkiye, Batı Trakya Türkleri’nin anavatanı; 1923’te de 2023’te de Batı Trakya Türkleri’ne anavatanlık yapıyor” ifadelerini kullandı. Kaynak: https://haberajansi.ikcu.edu.tr/2023/05/lozanin-100-yilinda-bati-trakya-turkleri-konulu-konferans/ - EBAMER -
22.05.2023
İKÇÜ-EBAMER Üyelerinin T. C. Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilciliği Ziyareti
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) müdürü Sayın Prof. Dr. Turan GÖKÇE ve beraberindeki heyet 10 Mayıs 2023 tarihinde T.C. Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi sayın Büyükelçi Naciye Gökçen KAYA'ı ziyaret etti. İki kurumun yöneticileri, Türkiye ile Balkan ülkeleri arasında karşılıklı ilişki ve dostluğun arttırılmasına yönelik hangi akademik çalışmalara ihtiyaç duyulduğu ile ilgili istişarelerde bulundu. Büyükelçi Sayın KAYA'nın Balkan ülkelerindeki diplomatik tecrübesi ve EBAMER üyelerinin Balkan coğrafyasına ait akademik bilgi birikimi toplantının verimli geçmesinde etkili oldu. İzmir'de bulunan Balkanlarla ilgili sivil toplum kuruluşları ve diplomatik temsilcilikleri bir araya getirecek ortak bir zemin oluşturulmasına öncülük edilmesi konusunda görüş birliğine varıldı. Ayrıca Ekim 2023'te İzmir'de düzenlenmesi planlanan "Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye ve Balkanlar" konulu bilimsel etkinlikle ilgili hazırlık çalışmaları üzerinde duruldu. -
17.05.2023
Balkan Konuşmaları 6 "Savaş, Çocuk ve Bosna"
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) tarafından “Savaş, Çocuk ve Bosna” konulu konferans düzenlendi İKÇÜ Nizami-i Gencevi Konferans Salonunda gerçekleşen ve İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Haris Macıc’ın konuşmacı olduğu konferansa İKÇÜ Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Gökçe ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı. 1992 yılında Bosna Savaşı başladığında henüz 7 yaşında bir çocuk olan ve Avrupa’nın göbeğinde 4 yıl boyunca 100 binden fazla insanın, 10 binden fazla çocuğun katledildiği; yalnızca Saraybosna’da 1601 Bosnalı çocuğun keskin nişancılar tarafından öldürüldüğü günlere yakından tanıklık eden Dr. Öğr. Üyesi Haris Macıc, hafızasında hala taze bir şekilde duran savaşı çocuk gözüyle ve aradan geçen yıllar sonra ilahiyatçı ve felsefeci kimliği ile anlattı. Keskin Nişancı Beni Vurmaya Çalışıyormuş “Savaşın başladığı 1992 yılında 7 yaşında bir çocuktum. Yaşadığımız ev bombalanarak yıkılmıştı ve Güney Bosna’da Mostar diyebileceğimiz bölgede savaştan kaçan Hırvatlardan kalan küçük, müstakil bir eve yerleşmiştik. Babam, evin önündeki üzüm bağlarına bir salıncak kurdu. Bugün olmuş gibi hatırlıyorum; o salıncakta sallanırken annem arkamdan hızla koşarak geldi, beni telaşla aldı ve kaçırdı. Bana sarılarak “görmüyor musun, seni vurmaya çalışıyor” dedi. Ben aslında birtakım sesler duymuştum ama dikkat etmemiştim. Annemin gösterdiği yöne doğru bakınca 20-30 metre uzakta topraktan dumanlar çıktığını gördüm. Keskin nişancı beni vurmaya çalışıyormuş, mevzii çok uzakta olduğu için vuramamış” diyen Dr. Öğr. Üyesi Haris Macıc, çocukken yaşadığı bu sarsıcı olay üzerinden insan doğası ve kötülük problemi hakkındaki görüşlerini paylaştı. “Kendimi o canavarın yerine koymaya çalışıyorum. Uzakta bir çocuk salıncakta sallanıyor ve senin elinde bir tüfek var ve sen o çocuğu öldürmeye çalışıyorsun. Bir insan bu duruma nasıl gelebilir? Diye soran Dr. Öğr. Üyesi Macıc, insanın özünde iyi olmadığını vurgulayarak, onun hayata başladığı yerden sonra toplum, kültür ve din gibi unsurlar tarafından yükseltildiğini veya düşürüldüğünü belirtti. İnsanın dünyaya geldiği sıfır noktasında, kendisini çocukken öldürmek isteyen canavardan farklı olmadığını; kimliğin, kültürün ve dünyayı tanıma ve anlamlandırma mekanizmalarının insanı iyi veya kötü yaptığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Macıc: “İslam kültürü insanı yükseltmeyi başarabilmiş bir kültürdür. Bu yüzden bizler çocuk öldürmeyiz, kilise yakmayız. İnsanı yükseltmeyi başaramayan ve bizim çocuklarımızı öldürenlerin kültürü de kendi dinlerinden besleniyor. Bu düzeyde çok sayıda canavar ürettiler ve hala üretiyorlar. Dinlerin değeri, bir çocuğu iyi insan yapabilme kabiliyeti ile ölçülür” ifadelerini kullandı. Vatan Bilinci Yoksa Canavarlaşmak İşten Değildir Ukrayna-Rusya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Avrupa medyasında ve onların etkisi altındaki Türkiye’deki bazı medya kuruluşlarında, bu savaşın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki en büyük savaş olduğunun işlendiğini hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Haris Macıc, 100 binin üzerinde insanın, 10 binden fazla çocuğun öldürüldüğü ve 50 binden fazla kadının ırzına geçildiği Bosna Savaşı’nın bu şekilde görmezden gelinmesinin, Müslümanların Avrupalı’nın imgelemindeki yerini göstermesi bakımından manidar olduğunun altını çizdi. Bosna Savaşı’nda Müslümanların Avrupa’nın ortasında bir varolma mücadelesi verdiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Macıc, Bosnalıların bu mücadeleyi, başka bir dile tercümesi mümkün olmayan ‘vatan’ kavramının içerdiği bir bilinçle, insani ve hukuki sınırlardan ayrılmadan sürdürdüklerini aktardı. Dr. Öğr. Üyesi Macıc: “Vatan bilinci yoksa çocuk öldürmeye varacak kadar canavarlaşmak işten bile değildir. Vatan denilince mekan akla gelir. Fakat namusu, değerleri ve sahip olduğu her şey adına ölmeye hazır olan insanların var olmasıyla vatan kavramı gündeme gelebilir. Vatan aslında ahlaki bir edim, bir duygudur, onun mekanlaşması sonradan gelir” diye konuştu. Bir İlahiyatçı ve felsefeci olarak, hatıralarından da yola çıkarak kader konusundan bahseden Dr. Öğr. Üyesi Macıc, savaşta yaşadığı bir olaya değinerek insan yaşamının pamuk ipliğine bağlı olduğunu anlattı: “Babamların köyünde Jurti isminde, kategorik olarak çocukları sevmeyen huysuz bir adam vardı. Doğrusu, biz de onu hiç sevmezdik. Bir gün, arkadaşlarımla çeşmenin başında oyun oynarken her zaman yaptığı gibi bizi kovaladı, hepimiz bir tarafa kaçıştık. Ardından fazla zaman geçmeden çeşmenin olduğu yere bomba düştü. Jurti gözümüzün önünde öldü. Tuhaf bir duygu ama ben bu durumda kader meselesini tartışmanın anlamsızlığını görüyorum” ifadelerini kullandı. “Savaş, Çocuk ve Bosna” konferansı, katılımcılardan gelen soruların yanıtlanmasının ardından Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Gökçe’nin teşekkür konuşması yapmasıyla sona erdi. Kaynak: https://haberajansi.ikcu.edu.tr/2023/05/bosna-savasinda-cocuk-ikcude-akademisyen/ -
11.05.2023
Balkan Konuşmaları 5 "Sınırın Ötesinde Kalanlar: Osmanlı Sonrası Rodop Türkleri"
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) tarafından “Sınırın Ötesinde Kalanlar: Osmanlı Sonrası Rodop Türkleri” başlıklı konferans düzenlendi İKÇÜ Nizami-i Gencevi Konferans Salonunda gerçekleşen ve Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Beycan Hocaoğlu’nun konuşmacı olduğu konferansa İKÇÜ Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Gökçe ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Kendisi de Rodop Türklerinden olan ve Türkiye’ye 1989 yılında ailesi ile birlikte göç eden Doç. Dr. Beycan Hocaoğlu, Bulgaristan Türklerinin 93 Harbi (1878-1879) ve Balkan Savaşları’ndan (1911-1912) 1990’lı yıllara ve sonrasında günümüze kadar uzanan değişim sürecini, kendi aile hikayesi etrafında ve bizzat yaşadıkları, hissettikleri ve gözlemleri üzerinden anlattı. Bulgaristan’da Doğup, O topraklarda Ölen Tek Bir Ferdimiz Yok Konferans başlığını Bulgaristan Türkleri değil de Rodop Türkleri olarak belirlemesine açıklık getirerek konuşmasına başlayan Doç. Dr. Beycan Hocaoğlu, Bulgaristan Türkleri tamlamasının Rodop Türklerini de içine alacak şekilde birden fazla Türk topluluğunu kapsadığını belirtti. Batı Trakya’nın kuzeyinde kalan Rodop Dağları’nın bulunduğu ve Kırcaali olarak bilinen alanda yaşayan Rodop Türkleri ile Deliorman tarafında kalan Türkler arasında ciddi farklılıkların bulunduğunu anlatan Doç. Dr. Hocaoğlu, iki topluluğun tarihsel süreçlerinin de birbirine benzemediğini söyledi. Doç. Dr. Hocaoğlu: “Deliorman Türkleri Bulgaristan hakimiyetine 93 Harbi’nde girdi. Rodop Türkleri, daha doğrusu Batı Trakya’nın Bulgaristan sınırları içinde kalan Türkler ise Balkan Savaşları’ndan beri Bulgaristan hakimiyeti altında. Dolayısıyla, genel olarak bakıldığında 1912 yılından beri Rodop Türkleri’nin 1989 göçü de dahil, Türkiye’ye çeşitli tarihlerdeki göçlerini düşündüğümüz zaman Bulgaristan topraklarında doğup, yine o topraklarda ölen tek bir ferdi bile yoktur. Benim annemin ninesi ve dedesi Osmanlı toprakları içerisinde doğmuşlar, Bulgaristan toprakları içerisinde ölmüşler. Benim kendi ninem ve dedem ise Bulgaristan topraklarında doğmuş ama Türkiye’de ölmüşler. Dolayısıyla Rodop Türkleri dediğimiz zaman, Türkiye ile yakın ve sıkı ilişkileri olan Türklerden bahsediyoruz” şeklinde konuştu. Orada Kalsaydık Bulgarlaşacaktık Balkan Savaşları’ndan sonra Osmanlı hakimiyetinden çıkan Kırcaali’de, Bulgaristan tarafından uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına rağmen Türkçe konuşulduğunu ve orada yaşayan insanların Türk kültüründen kopmadıklarını belirten Doç. Dr. Hocaoğlu: “Bulgaristan topraklarında doğan ninem ve dedem Bulgarca bilmezler. Osmanlı Türklerinden hiç farkı olmayan Türklerden bahsediyoruz. Edirne’nin bir kazası olan Kırcaali’den söz ediyoruz aslında. 1912 Balkan Savaşı’ndan çok uzun bir zaman sonra bile Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye’ye ait Batı Trakya topraklarında yaşayan Türkler arasında ne fizyolojik olarak ne de konuşma bakımından bir fark bulamazsınız. Ne zaman ki sınırlar kendi gerçekliğini oluşturmaya başlıyor, o zaman ciddi farklılıklar da ortaya çıkıyor. Bir de Batı Trakya’daki Türklerin, 1918’den sonra Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye’nin yaşadıkları tecrübelerden kaynaklanan koşullarla ve siyasi dinamiklerle şekillenmeleri ile aralarında farklılaşmalar oluşuyor. Ama bütün baskılara ve yıldırma politikalarına rağmen 1960’lara kadar Türklük bilinci ve İslami şuur capcanlı duruyor. Bulgaristan’dan 1950’lerde Türkiye’ye gelenler çok rahat adapte oluyorlar mesela” ifadelerini kullandı. Türk toplumunun sosyolojik olarak 1960’lardan sonra değişmeye başladığını vurgulayan Doç. Dr. Hocaoğlu, bu yıllarda Türkçe eğitim veren Türk okulu kalmadığını ve kılık kıyafet ve yaşam biçimi olarak değişimlerin gözlendiğini dile getirdi. Doç. Dr. Hocaoğlu, “Biz, 1989’da Türkiye’ye geldiğimizde gün yüzü görmemiş bir Trakya ağzı ile konuşuyorduk. Bulgaristan’da Türkçe eğitim almadığımız için ve Türkçe yayınlar yasak olduğundan dolayı ben ve abim Türkçeyi anlayabiliyorduk ama konuşamıyorduk. Bulgarca bilmeyen, Türklük bilinci ve İslamiyet şuuru ile yetişen ninelerimiz ve dedelerimiz bizim Bulgarlaşmamızı istemedikleri için Türkiye’ye geldik, orada kalsaydık Bulgarlaşacaktık” diye konuştu. Kaynak: https://haberajansi.ikcu.edu.tr/2023/05/ikcude-osmanli-sonrasi-rodop-turkleri-konferansi/ -
22.03.2023
"100. Yılında Türk Romanında Mübâdele" Paneli 15 Mart 2023 Tarihinde İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Hekim Hacı Paşa Konferans Salonunda Gerçekleştirildi
Panelimizi izlemek için linke tıklayınız... https://www.youtube.com/channel/UC7WJMxP4GT0296-S_2-hDDw -
31.10.2022
Rektör Prof. Dr. Köse’den “Balkan İzlenimleri”
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, Ege ve Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (EBAMER) “EBAMER Balkan Konuşmaları” etkinliklerinin dördüncüsüne, “Balkan İzlenimleri” başlıklı konferans ile katıldı. EBAMER Müdürü Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Gökçe’nin açış konuşmasıyla başlayan konferansı, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Muhsin Akbaş, Prof. Dr. Yasin Bulduklu, Prof. Dr. Süleyman Akbulut, Dekanlar, Genel Sekreter Nurettin Memur, öğretim üyeleri ile çok sayıda akademisyen takip etti. EBAMER Balkan Çalışmalarının Üssü Olacak Merkez olarak dördüncüsünün yapıldığı EBAMER Balkan Konuşmalarında Rektör Prof. Dr. Köse’yi ağırlamaktan duydukları memnuniyeti paylaşan Prof. Dr. Turan Gökçe, gönül coğrafyamızda olan Balkanların her açıdan önemle takip edilmesi gerektiğini aktardı. EBAMER’i Türkiye’de ve Balkan ülkeleri başta olmak üzere uluslararası alanda balkan çalışmalarının önemli üslerinden biri haline getirmeyi hedeflediklerini kaydeden Prof. Dr. Gökçe, “Tüm fakültelerimizle etkileşim halindeyiz. Rektör Hocamızın konuya gösterdiği hassasiyet, bizlere verdikleri destekler ile birlikte balkan coğrafyası üzerine yaptığımız çalışmaların sonuçlarını almaya başladık. Önümüzdeki haftalarda İstanbul’da yapılacak Balkan Araştırmaları Yuvarlak Masa Toplantılarına katılacak dünya çapında çağrılan 30 üniversiteden biri olduk” dedi. Doğru Politikalara Destek Olunmalı Balkan Coğrafyasının sıradan bir coğrafya olmadığını, tarihi akış içinde nakış nakış işlenen medeniyetimizin bir parçası olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gökçe, tarihi arka planlarıyla hassasiyetle çalışılması, doğru politikalar üretilmesi için akademik anlamda destek olunması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Gökçe, “Medeniyet coğrafyamızda hangi ülkeye giderseniz gidin yapılan tahribata rağmen izlerimizi görürsünüz. Dördüncü yüzyıla Hun’lara kadar uzanan bu topraklardaki Türk varlığının günümüze kadar kesintisiz devam ettiğini görüyoruz. 1350’de Osmanlı fetihleri ile 500 yıl hakim olduğumuz Balkanlar, medeniyet coğrafyamızın, gönül coğrafyamızın önemli bir parçası. Adalar, Balkanlar ve bugün Yunanistan ile ilgili problemlerimiz gibi konularda tarihi arka planlarıyla çalışılması, günümüzde doğru anlaşılması, doğru politikalar üretilmesi ciddi çalışmalara bağlıdır. Bu anlamda üniversitelere büyük görevler düşüyor. Bizler bilgi üreterek politika belirleyicilere sunmalı, onlar da en doğru politikayı uygulamaya koymalılar. O yüzden akademik kurumların ve bu gibi merkezlerin oldukça önemli bir rol üstlendiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu. Osmanlı Ruhu Balkan Coğrafyasında Yaşatılıyor Prof. Dr. Gökçe’nin ardından geçtiğimiz haftalarda Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna ile başlayan Mostar, Gorajde, Çayince, Kosova Cumhuriyeti, başkent Piriştina, Sırbistan, Yeni Pazar, Sancak Bölgesi, Tutin, Karadağ, Rozaje, Akova, Taşlıca, Plevle ile devam eden ziyaretlerindeki izlenimlerini aktaran Rektör Prof. Dr. Köse, Osmanlı ruhunun Balkan coğrafyasında yaşamaya ve yaşatılmaya devam ettiğini aktardı. Prof. Dr. Köse, Bosna’nın yetiştirdiği Bilge Adam, devlet adamı, Aliya İzzet Begoviç’in ve Türkiye’de İlahiyat disiplinlerinin kuruluşunda ve gelişmesinde, erbabının yetişmesinde büyük emek sahibi, hocaların hocası Bosna-Hersek’li âlim Prof. Dr. M. Tayyip Okiç’in Sarayova’daki mezarını ziyaretlerinde; bölge halkının manevi olarak Türklere ve Osmanlıya duyduğu bağlılığa şahit olduğunu aktardı. Prof. Dr. Köse şöyle devam etti: “Osmanlı ruhu hala oralarda yaşıyor. Fatih Sultan Mehmet üzerine bir dünya kurulmuş. Eğitim kurumlarına, kütüphanelere, camilere, çocuklara Fatih Sultan Mehmet’in adını veriyorlar. Böyle bir sevgi var. Yeni Pazar’da Leylek Camini ziyaret ettik. Fatih Sultan Mehmet ikindi namazını bu camide kıldıktan sonra Bosna’ya hareket etmiş. Balkanlara gelip de bu camiyi ziyaret etmeyen Balkanlara geldim demesin diyorlar. O’nun gittiği yerlerin özel bir anlamı var” Semboller Üzerinden Bir Saldırı Var Tüm izleriyle ‘Ben Osmanlıyım’ diye bağıran Avrupa’nın ortasındaki bu Müslüman toprakların yok edilmeye çalışıldığına dikkat çeken Rektör Prof. Dr. Köse, oralara gidildiğinde bunun örneklerine şahit olunduğunu aktardı. Semboller üzerinden bir saldırı yapıldığını söyleyen Prof. Dr. Köse,” Osmanlı eserlerinin şehre verdiği tarihten akan bir ruhu var. Şimdilerde “Siz Avrupalısınız” diyerek Endülüs mimarisini yaymaya çalışıyorlar. Camilerin mimarisine çan kulesi yapılıyor. Mostar’ın en hâkim noktasına haç dikmişler. Merhum lider Aliya İzzetbegoviç'in, haç diken işgalci komutana cevabı: ''İstediğiniz kadar dağlara haç dikin. Gökyüzüne her baktığınızda hilali göreceksiniz.'' olmuş. Aynı şeyler Üsküp’te de var. Dağa dikilen dev haçı görürsünüz. Semboller üzerinden bir saldırı var” dedi. Osmanlı medeniyetinin hâkim olmadığı tüm coğrafyalarda, tarihten kalan ruhun yok edilmeye çalışıldığını söyleyen Prof. Dr. Köse, misyonerlik ve FETÖ üzerinden stratejiler üretildiğini sözlerine ekledi. -
17.12.2021
"Türk - Yunan ilişkilerinde Lozan Antlaşması ile birlikte 1881 - İstanbul Sözleşmesi, 1913 - Atina Barış Antlaşması ve 1920 - Sevr Antlaşması da göz önünde bulundurulmalı"
Ege ve Balkanlar Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (EBAMER) Balkan Konuşmaları program dizisinde bu hafta, 15 Ekim 2021 Çarşamba günü saat 11:00’de Hekim Hacı Paşa konferans salonunda, Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Turgay CİN hocamızı dinledik. Dr. Turgay CİN, “Uluslararası Hukuk Bakımından Trakya, Adalar Denizi, Akdeniz, Kıbrıs ve Yunanistan’ın ‘Tehdit Doğudan’ Propagandası” başlıklı sunumunda öncelikle bu konularda devam eden tartışmalarda büyük bir kavram kargaşasının mevcut olduğunu, hatta dikkat edilmediği takdirde kimi zaman kullanılan kavramların doğrudan Yunanistan tezleri ile ilişkilendirilebileceğini ifade etti. Verdiği birçok somut örnek arasında ‘Batı Trakya’ kavramını zikretmek gerekir ki Dr. Turgay CİN’e göre bu kavram daha başlangıçta Yunanistan’ın diğer bölgelerinde yaşayan diğer Müslüman Türklerin azınlık hakkı taleplerini dışarıda bırakmaktadır. Dr. Turgay CİN’in dikkat çektiği diğer önemli hususlardan birisi de Türk-Yunan ilişkilerini düzenleyen 4 antlaşmadan (1881-İstanbul Sözleşmesi, 1913-Atina Barış Antlaşması, 1920-Sevr Antlaşması, 1923-Lozan Antlaşması) sadece Lozan Antlaşması’nı göz önünde bulunduran yaklaşımların yüzeysel kalacağı ve Türk tarafının elini zayıflatacağı hususudur. Dr. Turgay CİN’e göre, Türk-Yunan münasebetlerinde bu hususun dikkate alınması bir taraftan geçen süreç içerisinde Yunanistan’ın yaptığı antlaşma ihlallerini görmemizi sağlarken, diğer taraftan da daha isabetli söylem ve politikalar üretmemize katkı sağlayacaktır. Bu duruma örnek olarak, söz konusu antlaşmalara bağlı olarak esasında eğitimsel, hukukî ve idarî özerkliğe sahip olan başmüftülük kurumunun bu özerklik haklarından nasıl mahrum edildiği gösterilebilir Son olarak, Dr. Turgay CİN Yunanistan’ın içeride eğitim sistemi ve medyayı kullanarak, dışarıda da çeşitli lobiler aracılığıyla ‘Tehdit Doğudan’ propagandasını etkin bir şekilde kullandığını kaydetmiştir. Türkiye’nin ise diplomatik ilişkilerini, hem tarihî olarak söz konusu antlaşmalar çerçevesinde daha kapsamlı hem de propaganda karşısında daha etkin bir düzeyde tutması çok önemli olduğu ifade etmiştir. -
08.12.2021
2021 Bulgaristan Parlamento Seçimleri Bulgaristan Jeopolitiğinde Önemli Değişikliklerin Habercisi
2021 SEÇİMLERİ VE BULGARİSTAN İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Ege ve Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) tarafından, “EBAMER Balkan Konuşmaları” etkinliklerinin ikincisi Dr. Öğr. Üyesi Beycan Hocaoğlu ‘nun “2021 Seçimleri ve Bulgaristan” adlı konferans sunumuyla gerçekleştirildi. Balkan Konuşmaları serisinin bu haftaki konferansına İKCÜ Rektör Yardımcısı ve EBAMER’in kurucusu Prof. Dr. Turan Gökçe başta olmak üzere akademisyenler ve öğrencilerin yoğun katılımı ile gerçekleştirildi. Programın açılış konuşmasını EBAMER üyelerinden Dr. Öğr. Üyesi Ünal Şenel yaptı. Şenel yaptığı konuşmada; EBAMER’in bu tür konferanslar tertip ederek, Balkanların sosyo-kültürel ve siyasi geçmişteki kodlarını ve söz konusu bu tarihi kodların geçmiş ile gelecek arasındaki bağlantılarını tekrardan hatırlatmak ve EBAMER’in aynı zamanda günümüzdeki gelişmeleri de ele alarak bu bağlantıları canlı tutma amacında olduğunu dile getirdi. Şenel, İKCÜ ve EBAMER’in öncülüğünde ayrıca gelecek bir zamanda İzmir’de bir Balkan Vakfı’nın kurulması yönünde de çaba içinde olunduğunu konuşmasının satır aralarında vurguladı. Balkan konuşmaları serisinin gelenek haline getirilmesinin önemine vurgu yapan Şenel, bu tür akademik konuşmaların akademik düzeyde devam etmesinin gerek öğrencilerin ve gerekse bölgeye özlem duyan toplumun tarih hafızlarının yeniden canlandırmasına olan katkısına değindi. Açılış konuşmasının ardından Dr. Öğr. Üyesi Beycan Hocaoğlu 2021 yılında Bulgaristan’da gerçekleşen Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili sunumunu dinleyiciler ile paylaştı. Hocaoğlu, Bulgaristan siyasetini anlamak için öncelikle Bulgaristan’ın tarihi ve jeopolitik gerçekliğini bilmek gerektiğini belirtti. Hocaoğlu’na göre: Bulgaristan’ın mevcut coğrafi konumu ve sınırlarının Bulgaristan’ın tam anlamıyla bağımsız bir politika izlemesinin önüne geçtiğini ve bu coğrafi sınırlandırılmışlığını kırmak için Adriyatik, Ege ve Karadeniz’e ulaşan “Üç Denizlerin Bulgaristan’ı” hayalini gerçekleştirmesi gerekmektedir; Ancak mevcut durumda bu hayali gerçekleştirmenin imkansızlığı nedeniyle Bulgaristan Avrupa, Rusya ve kısmen de Türkiye gibi Balkanlar’a ilgi duyan ve nüfuz arayışında olan ülkeler arasında denge politikası kurarak varlığını sürdürme çabası içerisindedir. İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya’nın nüfuzundan çıkarak Sovyetler Birliği’nin yoğun nüfuz alanına giren Bulgaristan 1990 sonrasında Doğu Bloğunun yıkılmasının ardından Sovyet nüfuzundan kurtulmuş olsa da Avrupa Birliği üyeliği henüz gerçekleşmemişti. Bu dönemde Türkiye ile yakın ve dostane ilişkiler geliştiren Bulgaristan 2007 yılında büyük ümitlerle AB üyesi olmasının ardından yine büyük oranda Almanya’nın nüfuz alanına girmiştir Bu dönemde Bulgaristan’ın Türkiye ve Rusya ile olan ilişkilerinde nisbi bir soğuma meydana gelmiştir. Avrupa Birliği üyeliğinin Bulgaristan halkının refah düzeyinde arzu edilen düzeyde bir artış getirmemiş olması ve hatta Makedonya gibi Bulgarlar için son derece hassas bir konuda AB tarafından kendi aleyhlerinde politikalara zorlanmaları, elektrik üretiminin büyük bir kısmının gerçekleştirildiği Kozloduy Nükleer Elektrik Santralindeki 4 reaktörden ikisinin kapatılması, Belene Nükleer Elektrik Santrali projesinin ise bir türlü başlatılamaması ve Bulgarların hızlı nüfus kaybını engellemenin ötesinde dış göçü kolaylaştırması nedeniyle Bulgaristan vatandaşlarının AB’ye olan tutumlarında ciddi hoşnutsuzluklar yaratmıştır. Bu nedenle 2017 yılındaki parlamento seçimlerinden sonra kurulan hükümet muhafazakar popülist GERB partisi ve üyelerinin büyük bir kısmı Rusofil olan milliyetçi Birleşik Vatanseverler ittifakı ile şekillenmiştir. Birleşik Vatanseverler açık bir şekilde Rusya yanlısı tutum izlerken GERB partisi de Türkiye Cumhuriyeti ile işbirliği ilişkilerini geliştirme çabası içerisine girmiştir. AB üyesi Bulgaristan’ın AB tarafından tehdit olarak algılanan Rusya ve Türkiye ile yakınlaşması ülkedeki AB yanlılarını 2020 yılında harekete geçirmiştir. 2020 yılının Temmuz ayında üyelerinin çoğunluğu Bulgaristan’daki Türkler tarafından oluşan Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin kurucusu ve onursal başkanı olan Ahmet Doğan’ın Burgaz’daki yazlığı önünde başlayan protestolar Bulgaristan geneline yayılarak zirve noktasına Sofya’da Avrupa Birliği tarafından Kremlin yanlısı haberler yapmakla suçlanan “Blitz” dijital medya ofisinin önünde ulaşmıştır. Protestoların ülke geneline yayılması ile hükümetin üzerindeki baskılar artarak 2021 yılının Nisan ayında erken genel seçimlerin yapılması karara bağlanmıştır. 2021 yılının Nisan ayında gerçekleştirilen seçimlerde 20’ye yakın parti ile temsil edilen protesto partileri toplamda %33’e yakın oy almış fakat dağınık yapılarından dolayı %4’lük barajını sadece “Böyle bir Halk Var” partisi, Demokratik Bulgaristan İttifakı ve Aya Kalk! Mafya Dışarı ittifakı Bulgar parlamentosuna milletvekili göndermeye hak kazanmıştır. Buna karşılık statüko partileri olarak adlandırılan GERB (Bulgaristanın Avrupai Gelişimi için Vatandaşlar), DSP (Hak ve Özgürlükler Hareketi) ve Bulgaristan için DSP ittifakı toplamda %50’nin üzerinde oy almıştır. Ülke genelinde yapılan protestolara ve muhalif partilerin nisbi başarılarına rağmen statüko partilerinin oylarını büyük oranda korumuş gözükmektedirler. Protesto partilerinin statüko partileri ile hükümet kurma konusundaki isteksizlikleri ve kendi aralarında işbirliği kuramamaları Nisan ayında gerçekleşen seçimlerin neticesinde hükümet kurulamamış. Parlamento seçimlerinin Temmuz ayında tekrarlanması kararlaştırılmıştır. Temmuz ayında statüko partilerinin oylarında cüzi bir düşüş yaşanmış olmakla birlikte genel tabloda dramatik bir değişiklik olmamış Temmuz ayında gerçekleşen seçimlerin sonucunda da hükümet kurulamamıştır. Aynı yıl içerisinde üçüncü kez parlamento seçimlerinin bu kez Kasım ayında yapılması kararlaştırılmıştır. Kasım ayında gerçekleşen seçimlerin sonucunda Protesto partilerinin kendi aralarında daha da organize olması toplam oy oranlarının artması ve DPS (Hak ve Özgürlükler Hareketi) dışındaki statüko partilerinin oy oranlarının azalmıştır. Hak ve Özgürlükler Hareketi daha önceki seçimlerde %10 civarında oy oranına sahipken özellikle Türkiye’deki Bulgaristan vatandaşı Türklerin seçimlere katılımının artması ile oy oranlarında yaklaşık 4 puanlık bir artış getirmiştir. Beycan Hocaoğlu'nun konuşmasının ardından tekrar sahneye gelen sayın Ünal Şenel, yapılan konuşmanın genel bir özetini yaparak, Bulgaristan'da yapılan bu güncel tarihe tanıklık etmenin EBAMER adına Balkan Konuşmaları serisinin önemine dikkati çekti. Şenel, ayrıca iki hafta (15 Aralık) sonra Balkan Konuşmaları serisinin üçüncüsünün gerçekleştirileceğinin müjdesini de konuşmasına ekledi. Bu konuşmanın Ege Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Turgay Cin tarafından “Ege Adaları ve Yunanistan” başlığı ile İKCÜ Hekim Hacı Paşa salonunda yapılacağını söyledi. -
29.11.2021
Bosna-Hersek Eski Bosna-Hersek Değildir, Çünkü Türkiye Eski Türkiye Değildir
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) tarafından, “EBAMER Balkan Konuşmaları” etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen “Bosna-Hersek’te Güncel Durum” isimli konferans Bosna-Hersek doğumlu İKÇÜ İslami Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Dr. Haris MACİC tarafından 17 Kasım 2021 tarihinde gerçekleştirildi. Programın açılışında EBAMER üyesi Dr. Öğr. Üyesi Beycan HOCAOĞLU kısa bir giriş konuşması yaptı. Hocaoğlu; EBAMER olarak, merkezine Balkanları alan bir dizi konuşma ve tartışma etkinliği planladıklarını ve bu etkinliklerin ilki olarak Bosna-Hersek’in son aylarda öne çıkan meselelerini anlayabilmek için “Bosna-Hersek’te Güncel Durum” konferansının organize ettiklerini söyledi. Üç farklı kültür aleminin kesişme noktasında yer alan Bosna-Hersek’te 1990’lı yıllarda yaşanan insani dram ve savaş suçlarının hatırası ve acısı henüz unutulmamışken güncel gelişmelerin yarattığı endişe EBAMER bünyesinde gerçekleştirilen ilk konuşmanın odağına Bosna-Hersek’i koymayı bir zorunluluk haline getirdiğini belirten Hocaoğlu, söz konusu acı hatıraların tekrarlanmaması için günümüzdeki gelişmelerin de yakından takip edilmesi gerekliliğini dile getirdi. Açılış konuşmasının ardından, İKÇÜ İslami İlimler Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü’nde görev yapan Dr. Öğr. Üyesi Haris MACİC konu hakkında hazırladığı sunumunu dinleyicilerle paylaştı. Macic’e göre; Son haftalarda Bosna Hersek’te yükselen tansiyonun ve siyasi krizin köklerini 1995 yılının sonunda imzalanan Dayton Barış Anlaşması’nda bulunmaktadır. Bu anlaşma 4 sene boyunca devam eden savaşı fiilen durdurmakla birlikte savaş sırasında ortaya çıkan etnik bölünmeyi ve ayrılıkçılığı da bir anlamda yasalaştırmıştır. Bu nedenle söz konusu anlaşma ve onun dâhilindeki anayasal düzenlemenin bugüne kadar bütün siyasi krizlerin ve devleti sabote etmeye yönelik teşebbüslerin zemini olmuştur. Buna ilaveten son haftalardaki siyasi gerilimin önemli sebeplerinden birinin de geçtiğimiz aylarda görev süresini dolduran Valentin Inzko’nun Srebrenica Soykırımı’nı inkâr eden kişi ve kuruluşların cezalandırılmasını öngören yasa teklifi olmuştur. Zaten son derece kırılgan bir siyasi yapıya ve etnik hassasiyetlere göre düzenlenen yargı sistemine sahip olan Bosna Hersek’te, Inzko’nun bu inisiyatifi ayrılıkçı Sırp siyasetçilerini devleti sabote etmeye yönelik bir kez daha harekete geçirmiştir. Bunun yanında Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un AB’in genişlemesini veto eden çıkışlarından sonra Balkanlar siyasetinde belirgin bir hedefsizlik ve dolayısıyla eski problemlere dönüş baş gösterdiğini ve yine bu gelişmeleri yakından takip eden Rusya ve Sırbistan’ın örtük müdahaleleri söz konusu krizin daha da derinleşmesine sebep vermektedir. Ne var ki hem Bosna Hersek’in 1991’deki konumundan farklı olarak bir savaş ihtimali karşısında daha hazırlıklı olması, hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin çok etkin bir şekilde süreci takip etmesi Bosna Hersek kamuoyuna olumlu şekilde yansımaktadır. Konuya olan hakimiyeti ve sunduğu farklı bakış açılarıyla dinleyicilerin takdirini toplayan konuşmacı daha sonra dinleyicilerden gelen soruları cevapladı ve yorumları dinledi. Programın kapanışında tekrar söz alan Dr. Öğr. Üyesi Beycan HOCAOĞLU bir değerlendirme konuşması yaparak dinleyicilere katılımları için teşekkür etti ve 1 Aralık 2021 tarihinde “EBAMER Balkan Konuşmaları” kapsamında Bulgaristan üzerine bir konferans planlandığını duyurdu.
Toplam 14
Okunma Sayısına Göre Haberler :::
-
89 kez okundu
İKÇÜ EBAMER, TRT İzmir Radyosu Mübadelenin 100. Yılında "Hikayeleri ile Mübadele Konseri"
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ)’nde Cumhuriyetin Yüzüncü Yılı etkinlikleri kapsamında İKÇÜ Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) ile TRT İzmir Radyosu işbirliğinde “Hikâyeleriyle Mübadele Türküleri” konseri düzenlendi Mübadelenin yüzüncü yılı olması münasebetiyle İKÇÜ Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonunda düzenlenen ve TRT İzmir Radyosu Türk Halk Müziği Sanatçıları tarafından verilen konsere Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Akbaş, Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe, TRT İzmir Radyosu Müdürü Süleyman Hakan Kuralay, Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi N. Gökçen Kaya, 24. Dönem İzmir Milletvekili Rıfat Sait, akademik ve idari personel, öğrenciler ve Balkanlarla ilgili çok sayıda STK temsilcisi katıldı. “Bizim Acılarımız da Var” Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Akbaş, ancak tarih bilinci taşıyan toplulukların millet olma yolunda ilerlediğine, bir milleti “millet” yapanın tarih bilinci olduğuna işaret ederken, “Tarih bilincinin oluşması da zaferler kadar acı ve kederlere bağlıdır. Bizler daha çok zaferlere odaklanıyoruz, ancak bizim acılarımız da var” ifadelerini kullandı. Düne kadar bizim olan toprakların nasıl elimizden çıktığının, yurt bildiğimiz yerlerin nasıl el olduğunun, ne tür göçlere maruz kaldığımızın düşünülmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Akbaş, kendisinin de Bosna’dan göç etmiş bir ailenin torunu olduğunu hatırlatarak göç olaylarının zorluklarına değindi. Mübadelenin türkülerle, şiirlerle gelecek nesillere taşınan, tarihimizin en önemli olaylarından biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Akbaş, acı hatıraları tekrar hatırlayarak bir daha o günlere dönmemek için bugün ne yapmamız gerekiyorsa bunu bilinçle, düşünceyle ve duyguyla farkına vararak yapmamız gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. Akbaş, TRT İzmir Radyosu’na bu önemli organizasyona katılım gösterdikleri için teşekkür ederek sözlerine son verdi. Mübâdeleyi Hikayeleriyle Birlikte Türkülere Söyletme Vakti İKÇÜ Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe, açılış konuşmasında mübâdelenin sözlükteki tanımı kadar basit bir kavram olmadığını belirterek, Balkan tarihinin daha önce görülmemiş bir şekilde tecellisi olan mübadelenin Balkanların makûs talihi olan “göç” olgusunun en açık göstergesi olduğunu vurguladı. Mübadeleye giden sürece değinen ve Birinci Cihan Harbi ve İstiklal Mücadelesi ile devam eden seferberlik yıllarında önemli kazanımlar elde etmekle birlikte büyük kayıplar da verdiğimizi anlatan Prof. Dr. Gökçe, Büyük Savaş öncesinde 1821 Yunan İsyanının önemli göç dalgalarına yol açtığını; kalan nüfusun ise soykırıma tabi tutulduğunu, Yunanlıların Tripoliçe katliamında çok kısa bir zaman zarfında 40 bin insanı katlettiğini hatırlattı. Yunanlıların İzmir’in işgalinden sonra, mezalimi Batı Anadolu’ya taşıdığını belirten Prof. Dr. Gökçe, 9 Eylül 1922’den sonra Yunan askerleriyle birlikte taşkınlık yapmaktan geri durmayan Rumların, 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması çerçevesinde gerçekleşen Türk-Yunan mübadelesi ile birlikte Yunanistan’a göçünün kaçınılmaz hale geldiğini söyledi. Prof. Dr. Gökçe, “Mübadele, her iki yakadan başlayan çileli, uzun yolculuklara; yolda çekilen acılara, ayrılıklara, salgın hastalıklara, bazen kucağındaki bebeğinin denize atılmasının önüne geçmek için gizlenen ölümlere, tarifi mümkün olmayan ıstıraplara sahne oldu. Devrin gazeteleri, İzmir Limanı’na yanaşan ilk gemiden inen mübâdillerin yüz ifadelerine yansıyan tarifsiz acıyı ifade edecek kelime bulamıyordu. O insanlar bütün mal varlıklarını ve hatıralarını geride bırakmak zorunda kaldılar” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Gökçe, “Vakit mübâdeleyi, hikayeleriyle birlikte türkülere söyletme vakti” diyerek programın organizasyonunda yer alan TRT İzmir Radyosu’na ve tüm katılımcılara teşekkürlerini sunarak sözlerini noktaladı. Atayurtlarından Zorla Sökülüp Anayurtlarına Geldiler TRT İzmir Radyosu Müdürü Süleyman Hakan Kuralay, mübâdillerin 100 yıl önce atayurtlarından zorla sökülüp gönderildiklerini ama anayurtlarına geldiklerini dile getirerek, anayurtları olan Türkiye’nin dün olduğu gibi bugün de onlara kucak açacağını vurguladı. Kuralay, düzenlenen program vesilesiyle İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse’ye, EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe’ye ve TRT İzmir Radyosu Türk Halk Müziği Sanatçılarına teşekkür etti. “Hikâyeleriyle Mübâdele Türküleri” Açılış konuşmalarından sonra başlayan konserde TRT İzmir Radyosu Saz Sanatçıları Murat Tezcan Ün, Gürhan Yüksel, Halil Çokyürekli, Ali Özkan Özcan, Murat Kaz, Gökhan Mert Erol, Tayfun Şakalakoğlu, Durmuş Kısaoğlu, Onur Soysal, Selim Gönüldaş; Ses Sanatçıları Hakan Ünal, Emre Kızıl, Ethem Kaya, Emrah Koçak, Asilhan Doğan, Çiler Şatıroğlu, Tuğba Gel, Selcan Kökcen Şahin, Güldehen Marmara, Burcu Göktürk; Koro Şefi Mehmet Ali Çakar yer aldı. TRT İzmir Radyosu Türk Halk Müziği Sanatçıları, Bir Fırtına Tuttu Bizi Deryaya Kardı (Tuğba Gel), Deymen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme (Çiler Şatıroğlu), İstanbul’un Etrafı Meteris – Asilhan Doğan, Teyyareler Yürüdü – Emre Kızıl, Çalın Davulları Çaydan Aşağıya (Burcu Göktürk), Bülbülüm Altın Kafeste (Güldehen Marmara), Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda (Selcan Kökcen Şahin), Karlı Dağlar Karanlığın Bastı Mı (Emrah Koçak), Gine Yeşillendi Germir Bağları (Hakan Ünal), Sarı Zeybek (Ethem Kaya), Babuba türkülerini seslendirdi. Büyük ilgi gören konser programı, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Akbaş’ın TRT İzmir Radyosu Koro Şefi Mehmet Ali Çakar’a çiçek takdim etmesi ve EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe’nin teşekkür belgelerini sunmasıyla sona erdi. Haber: İKÇÜ Haber Ajansı -
71 kez okundu
Cumhuriyetin 100’üncü Yılında Türkiye ve Balkanlar Sempozyumu Gerçekleştirildi
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER)’nin T.C. Dışişleri Bakanlığı işbirliğiyle düzenlediği Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye ve Balkanlar Sempozyumu yoğun bir katılımla tamamlandı T.C. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban ve İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse’nin onur kurulunda yer aldığı Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye ve Balkanlar Sempozyumu, İKÇÜ Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonunda düzenlendi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında kamu ve özel kurumlar tarafından yüz yıllık dönemin toplu bir bilançosunun çıkarılarak değerlendirilmesi ve geleceğe yönelik hedeflerin, stratejilerin ve projelerin belirlenmesi amacıyla (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER)’nin T.C. Dışişleri Bakanlığı işbirliğiyle düzenlediği sempozyum, İKÇÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi öğretim üyeleri tarafından icra edilen Rumeli’den Esintiler müzik dinletisi ile başladı. Sempozyumu T.C. Dışişleri Bakanlığı Balkanlar ve Orta Avrupa Genel Müdürü Büyükelçi İlhan Saygılı, İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi Naciye Gökçen Kaya, İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe’nin yanı sıra yurt içi ve yurt dışından gelen diplomatlar, büyükelçiler, araştırmacılar, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Enstitüsü temsilcileri, akademisyenler ve öğrenciler takip etti. Açılış konuşmalarını İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, T.C. Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi Naciye Gökçen Kaya ve İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe’nin yaptığı sempozyumun açılış konferansını ise “Türk Dış Politikası ve Balkanlar” başlıklı konuşmasıyla T.C. Dışişleri Bakanlığı Balkanlar ve Orta Avrupa Genel Müdürü Büyükelçi İlhan Saygılı verdi. Açılış Konferansı Büyükelçi İlhan Saygılı’dan Balkanların coğrafi konumunun siyasi ve ekonomik açıdan stratejik olduğunu aktaran Büyükelçi İlhan Saygılı, bu coğrafyaya politik yaklaşımın temel ilkesinin her unsura eşit yaklaşan bir anlayış olduğunu ifade etti. Bu yaklaşımda tarihi tecrübelerin de önemli bir etken olduğunu söyleyen Büyükelçi Saygılı, “Türkiye dış politikasını belirlerken etnik ve dini ayrım gözetmeksizin eşit yaklaşan ve çok daha önemlisi geçmiş tecrübelerinin doğrultusunda diyalog kurarak iletişimi sağlıyor. Bu da bizim farkımızı ortaya koyuyor. Bosna – Hersek ve Kosova krizleri var mesela. Türkiye oradaki tüm aktörlerle eşit mesafede ayrım gözetmeksizin konuşan bir aktör olduğu için herkesle diyalog kurabiliyor. Son zamanlarda AB sırf Türkiye’yi Balkanların diğer tarafından dışlamak için, Batı Balkanlar gibi saçma bir ayrım yarattı. Bizi üçüncü unsur veya dış aktör olarak tanımlayan bazı eleştiriler oluyor Bazıları da diyor ki; Türkiye Balkanlara geri gelmek istiyor. Ben de diyorum ki; Türkiye 3’üncü aktör değil, Balkanların ta kendisi, bizim Balkanlara geri dönmek gibi bir niyetimiz yok. Çünkü biz bu coğrafyayı hiçbir zaman terk etmedik, biz Balkanların ta kendisiyiz” diye konuştu. Temel Mekanizma Üst Düzey Temaslar Uluslararası ziyaretlerin, üst düzey temasların, dış politikada yakın ilişkiler kurulmasına, güçlü ekonomik iş birliklerine vesile olduğunu aktaran Büyükelçi Saygılı, Balkan Coğrafyasında istikrarın sağlanmasının başta soydaşlarımızın, akraba topluluklarımızın mutluluğu, refahı açısından önemli olduğunu, bu yönde bir politik diplomasi yürütüldüğünü kaydetti. Dışişleri Bakanlığı Balkanlar ve Orta Avrupa Genel Müdürü Büyükelçi Saygılı, “Türkiye olarak kullandığımız temel mekanizmalar nedir? En başta Sayın Cumhurbaşkanımızın, bakanımızın ve diğer devlet büyüklerimizin üst düzey temaslarıdır. Bu dış geziler dıştan bakıldığında ne işe yarıyor diye düşünülebiliyor. Ama bu ziyaretlerde çok sayıda anlaşma imzalanıyor. Bizim yüksek düzeyli iş birliği konsey forumlarımız var. Bütün ilgili bakanlar kendi liderlerinin, devlet başkanlarının, başbakanlarının huzurunda ortak kabine toplantılarında bir araya geliyor. Burada çok sayıda anlaşmaya imza atılıyor ve bir önceki toplantıda imzalanan anlaşmaların uygulanması hakkında kendi liderlerine rapor veriyorlar. Bu inanın birçok şeyi hızlandırıyor. Birçok kurumun harekete geçmesini mekanizmanın işlemesini anlaşmaların imzalanmasını, uygulanmasını ve ticaret rakamlarının, yatırımlarının artmasını sağlıyor. Bu yüzden bu forumları önemsiyor ve anlaşma sayısın arttırmaya çalışıyoruz” dedi. Balkanlara Karşı Sorumluluğumuz, Tarihsel Bir Yükümlülüktür Etkinliğe ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti ifade eden Rektör Prof. Dr. Saffet Köse, Osmanlı hakimiyeti altında çok sayıda etnik kökenin bir arada yaşadığı Balkanların barışın, huzurun ve hoşgörünün vatanı ve gönül coğrafyamızın en kıymetli öğesi olduğunu vurguladı. Türkiye’nin coğrafi, siyasi ve iktisadi açıdan olduğu kadar tarihi, kültürel ve insani bağlar bakımından da Balkanların ayrılmaz parçası olduğunu belirten Prof. Dr. Köse, tarihten gelen ortak değerlerimizden dolayı millet olarak Balkanlara karşı sorumluluğumuzun devam ettiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Köse, “Bugün Türkiye’nin içinde bulunmadığı bir Balkan politikası düşünülemez ve bundan sonra da düşünülmemelidir. Bizim bölgeye karşı sorumluluğumuz, tarihin bize verdiği bir yükümlülüktür ve bölgede barış, huzur ve istikrarın teminatında güçlü Türkiye herkes için bir zorunluluktur. Bugün Kosova’nın ülke olarak tanınmasının sağlanmasında ve yine Bosna Hersek’in güçlü bir devlet olarak bölgede varlığını sürdürmesinde; Arnavutluk’un, Makedonya’nın siyasi ve iktisadi gelişmesinde başrolde olması gereken yine Türkiye’dir. 600 yıla yaklaşan Osmanlı-Türk mirası bize bu görevleri yüklüyor. 19. ve 20. yüzyıllarda sayısız göç dalgalarıyla ata yurtlarından anayurda gelen kardeşlerimizin hassasiyetleri de bizim gönül coğrafyamız ile bağ kuran birer gönül elçisi olarak bağlantımızı kurmaya aracılık ediyor. Bugün o bölgeden ana yurda gelen Balkan kökenli kardeşlerimizin oraları unutmaları nasıl mümkün değilse bizim de Balkanlardan bağımsız bir gelecek tahayyül etmemiz olası değildir” diye konuştu. Balkanlar Bizim İçin Sıladır, Hasrettir T.C. Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi Naciye Gökçen Kaya, “Hem Balkanlarda görev yapmış büyükelçilerimizi, hem Balkanlar üzerine çalışan akademisyenlerimizi, hem de yumuşak gücümüzü oluşturan Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı gibi önde gelen kurumlarımızın çok kıymetli başkanlarını İzmir’de bir araya getirmesinden dolayı bu sempozyum bir ilki teşkil edecek bu nedenle de ayrı bir anlam ve özellik taşımaktadır” dedi. Büyükelçi Kaya, Türkiye topraklarının yaklaşık yüzde 3’ünün Balkanlarda yer aldığını, sadece İzmir’de 1 buçuk milyonun üzerinde, Türkiye genelinde ise 25 milyon civarı Balkan Türkünün yaşadığı bilgisini verdi. 19. Yüzyıl sonlarından itibaren Balkanlardan Türkiye’ye kitlesel ve sancılı göç hareketlerinin yaşandığını belirten Büyükelçi Kaya, “Türkiye’de Balkan Türkü denildiği zaman Bosna Hersekli, Makedonyalı, Arnavutluklu, Kosovalı, Trakyalı, Dobrucalı, Selanikli, Giritli veya Bulgaristan Türkü anlaşılmaktadır. Türkiye’ye göç Edenlerin çoğunun geldiği topraklarda bıraktığı bir akrabası, bir yakını da muhtemelen vardır. Dolayısıyla gönül coğrafyamız çok daha geniş bir alana yayılmakta ve tüm Balkanları kapsamaktadır. Balkanlar bizim için sıladır, hasrettir, hısımdır, akrabadır; işte bu yüzden en ufak bir ziyana uğramasını istemeyiz. Ülkemiz coğrafi, siyasi ve ekonomik açıdan olduğu kadar tarihi kültürel ve insani bağlar bakımından da Balkanların bir parçasıdır” ifadelerini kullandı. Derinlikli Bilgiyi Üretme Görevi Üniversitelere Düşüyor Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe, düzenledikleri sempozyumla Cumhuriyetin 100’üncü yılında geçmişin bilançosunu çıkarmayı ve bir gelecek perspektifi oluşturmayı amaçladıklarını belirtti. Türklerin ve Türkiye’nin tarih boyunca Balkanlarla yakından ilgilendiğini kaydeden Prof. Dr. Gökçe, “Esas itibariyle bir Balkan devleti olarak teşekkül etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu ile tarihi coğrafyamızın önemli bir parçası haline gelmiş olan Balkanlar, barış ortamında en istikrarlı dönemini istimaletle yönetildiği Osmanlı hâkimiyetinde geçirdi. Ancak, Osmanlı Devletinin dağılmasıyla birlikte asırlarca sürdürülen ‘Osmanlı Barışı’nın yerini çatışma, ayrışma ve istikrarsızlık aldı. Balkanların 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla uzanan çizgide giderek kronikleşen bu özelliğinden hareketle ortaya konulan “Balkanizasyon” kavramı dünyanın farklı bölgelerinde benzer durumların tezahürü halinde kullanılan yaygın bir kavram haline geldi” dedi. Türkiye ile Balkanlar arasındaki ilişkilerin tarihi seyrine değinen Prof. Dr. Gökçe, özellikle uluslararası ilişkiler kapsamında ihtilaflı konularda ve Balkan ülkelerinde azınlık statüsünde varlıklarını sürdüren Müslüman Türk topluluklarının yaşadıkları çok boyutlu sorunlar karşısında ihtiyaç duyulan derinlikli bilgiyi üretme görevinin üniversitelere düştüğünü söyledi. Prof. Dr. Gökçe, “İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi de Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce yürütülen faaliyetlerle üzerine düşen sorumluluğun gereğini yerine getirmeye gayret göstermektedir” dedi. Balkanları Bölgede Görev Yapmış Büyükelçilerin Gözüyle Değerlendirmek Sempozyumun öğleden sonraki ilk oturumu "Büyükelçilerin Gözüyle Türkiye ve Balkanlar" başlığı ile gerçekleştirildi. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Batır'ın başkanlık ettiği oturumda sırasıyla T.C. Dışişleri Bakanlığı eski Saray Bosna ve Lübliyana Em. Büyükelçisi Melek Sina Baydur, T.C. Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi Büyükelçi N. Gökçen Kaya, T.C. Dışişleri Bakanlığı Balkanlar ve Orta Avrupa Genel Müdürü Büyükelçi İlhan Saygılı ve son olarak T.C. Dışişleri eski Müsteşarı Em. Büyükelçi Ümit Yalçın görev yaptıkları Balkan ülkeleriyle ilgili gözlem ve tecrübelerini paylaştılar. Cumhuriyet Döneminde Türk Dış Politikası ve Balkanlar Sempozyumun birinci günü öğleden sonra gerçekleştirilen iki oturumu Cumhuriyet döneminde Türk dış politikası ve Balkanlar ile ilgiliydi. Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger'in başkanlığındaki ilk oturumda Prof. Dr. Ömer Turan "Osmanlıdan Cumhuriyete Türk Dış Politikasında Balkanlar", Dr. Erhan Türbedar "1990'lardan Günümüze Türkiye ve Balkanlar" ve Doç. Dr. Zühal Mert Uzuner "Türk Siyasi Düşüncesinde Balkanlar ve Türk Dış Politikası" başlıklı konuşmalarını yaptılar. Prof. Dr. Ömer Turan başkanlığında toplanan ikinci oturumda ise Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger "Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Batı Balkanlar'da Nüfus Mücadelesi", Doç. Dr. Nuri Korkmaz "Türkiye'nin Balkan Politikalarında Azınlıklar" ve Erdem Eren "Akıllı Güç Perspektifinden Türkiye'nin Balkanlardaki Ekonomik Varlığının Analizi" başlıklı bildirilerini sundular. Cumhuriyet Döneminde Kamu Kurumları ve Balkanlar 15 Aralık Cuma günü saat 10'da başlayan "Cumhuriyet Döneminde Kamu Kurumları ve Balkanlar" oturumu Prof. Dr. Turan Gökçe başkanlığında gerçekleştirildi. Oturumda Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansından Dr. Mahmut Çevik, Yunus Emre Enstitüsünden Doç. Dr. Abdullah Kutalmış Yalçın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığından Abdülhadi Turus kurumlarının Balkanlar'a yönelik faaliyetlerinden bahsederek tecrübelerini aktardılar. Türkiye'de Balkan Çalışmaları ve Gelecek Perspektifi Sempozyumun son iki oturumunun konusu "Türkiye'de Balkan Çalışmaları ve Gelecek Perspektifi"ydi. Prof. Dr. Mustafa Daş başkanlığında toplanan ilk oturumda Prof. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu "Türkiye'de Balkan Çalışmalarının Yüzyıllık Birikimi", Prof. Dr. Hatice Oruç "Türkiye'de Osmanlı Dönemi Bakan Tarihi Çalışmaları" ve Doç. Dr. Bülent Akyay "Türkiye'de Balkan Çalışmalarının Kurumsallaşması" başlıklı konuşmalarını gerçekleştirdiler. Konuyla ilgili ikinci oturum Prof. Dr. Mustafa İsen başkanlığında yapıldı. Söz konusu oturumda Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil "Balkanlardaki Türk Kültür Varlıkları Üzerine Yapılan Çalışmalar", Prof. Dr. Tuba Işınsu İsen Durmuş "Balkanların Osmanlı Boyutuna Yönelik Edebi Çalışmalar" ve Doç. Dr. Ertuğrul Karakuş "Balkanlar'da Türk Dili, Edebiyatı ve Kültürü Konulu Çalışmalar Üzerine Genel Bir Değerlendirme" başlıklı konuşmalarını gerçekleştirdiler. Değerlendirme ve Kapanış Oturumu Sempozyumun son oturumu cumhuriyetin 100. yılında Türkiye'nin Balkanlarla ilişkilerinin genel bir değerlendirilmesi ve yapılması gerekenler tartışılarak sempozyum sona erdi. -
64 kez okundu
İKÇÜ EBAMER "Mübâdelede İnsan Hikâyeleri" Konferansı ve "Bir Mübâdele Hikâyesi" Minyatür Sergisi Düzenlendi
Mübadelenin 100’üncü Yılı Etkinlikleri kapsamında İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) ile Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi (SBBF) Coğrafya Bölümü “Mübadele Hikayeleri” Sergi ve Konferansı Düzenledi İKÇÜ Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonu fuaye alanında düzenlenen “Bir Mübadele Hikâyesi: Figen Gürsoy Minyatür Sergisi”’ne sanatseverler yoğun ilgi gösterdi. Minyatür Sanatçısı Figen Gürsoy’un mübadele hikayelerini minyatür sanatı ile resmettiği; İKÇÜ EBAMER ve SBBF Coğrafya Bölümü’nün düzenlediği serginin 20 Aralık tarihine kadar açık olacağı bildirildi. Sergi açılışının ardından İKÇÜ EBAMER ile SKS Tarih ve Kültür Topluluğu’nun düzenlediği “Mübadelede İnsan Hikâyeleri” konulu konferans ise İKÇÜ Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonunda gerçekleşti. Mübadelenin 100’üncü yılında mübadil insanların hikayelerinin anlatıldığı ve Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Mert’in konuk konuşmacı olduğu konferansa İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Coğrafya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Ünal, Coğrafya Bölümü Türkiye Coğrafyası Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arife Karadağ, Minyatür Sanatçısı Figen Gürsoy ile akademisyenler ve çok sayıda öğrenci katıldı. “Mübadelenin 100’üncü Yılı Etkinlikleri 1 Yıl Boyunca Devam Etmeli” Konferansın açılış konuşmasını İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe yaptı. Konuşmasında EBAMER’in çalışmalarından ve düzenlediği etkinliklerden bahseden Prof. Dr. Gökçe, “Bu tür etkinliklere katılım göstermelerinin, öğrencilere çok önemli katkıları olacağını düşünüyorum. EBAMER olarak birçok etkinlik düzenlemeye çalışıyoruz. Geçtiğimiz hafta da 2 gün boyunca T.C. Dışişleri Bakanlığı ile birlikte ‘Cumhuriyetin 100’üncü Yılında Türkiye ve Balkanlar’ konulu sempozyum düzenledik. Bugün de Coğrafya Bölümü ile birlikte hazırlanan etkinliğimizi gerçekleştiriyoruz. Bu programların 1 yıl boyunca devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum” ifadelerini kullandı. “Balkanlar, İstanbul’dan Daha Önce Türk Olmuş Bir Coğrafyadır” Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Mert konuşmasına Lozan Anlaşması uyarınca 1923 yılında gerçekleşen Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesine giden sürecin tarihsel arka planını anlatarak başladı. “Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her beş kişiden biri en azından Balkan kökenlidir ama bunun farkında bile değiliz” diyen Prof. Dr. Mert, Türkiye’ye göç eden başka toplulukların yoğun faaliyetler gösterdiğini ancak Balkanlardan gelenlerin onlara nazaran daha az kendilerini ifade ettiklerini belirtti. “Bir insanın “oralı” sayılması için orada kaç yılını geçirmesi gerekir?” sorusunu yönelten Prof. Dr. Mert, 450 yıl boyunca Balkanlarda yaşamış halkın vatanından, ata yurdundan zorunlu ayrılışını anlattı. Balkanlardan gelen halkın sıla hasretine ve yaşadığı zorluklara değinen Prof. Dr. Mert, “Balkanlar, İstanbul’dan daha önce Türk olmuş bir coğrafyadır. Anadolu’nun yarısından daha önce Osmanlı olmuş bir coğrafyadır. Bu yüzden biz orada sadece bir geçmiş, bir tarih bırakmadık. Dedemizin mezarını, toprağını, evini, ocağını bıraktık. Bunlar bizim kültürümüzde kutsal nesnelerdir. Hayatları boyunca o insanlar kalplerinde, zihinlerinde bu hasreti yaşadılar.” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Mert’in, zorunlu mübadeleye tabii tutulan göçmenlerin hikâyelerini anlatmasıyla konferans sona erdi. Konferans bitiminde İKÇÜ EBAMER Müdürü Prof. Dr. Turan Gökçe tarafından konuk konuşmacı Prof. Dr. Hasan Mert’e; İKÇÜ SBBF Coğrafya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Ünal’ın Minyatür Sanatçısı Figen Gürsoy’a teşekkür belgesi takdim etmeleriyle program tamamlandı. Haber: İKÇÜ Haber Ajansı -
55 kez okundu
EBAMER Gönüllüsü Öğrenciler Buluşması Gerçekleştirildi
6 Mart 2024 Çarşamba günü İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) yönetimi ve çalışma ekibi merkezin gönüllü öğrencileri ile bir toplantı gerçekleştirdi. EBAMER Müdürü Sayın Prof. Dr. Turan GÖKÇE’nin koordinasyonunda EBAMER çalışma odasında gerçekleştirilen toplantıda merkezin 2023 yılında gerçekleştirdiği faaliyetler değerlendirildi ve 2024 yılında planlanmış faaliyetler için gönüllülerin görüşleri alındı. Lisans ve lisansüstü olmak üzere çeşitli kademelerde öğrenim gören öğrenciler ile oldukça verimli geçen toplantı sonunda merkezin faaliyetlerinde görev almış gönüllü öğrencilere teşekkür belgeleri takdim edildi.